Translate

4 Nisan 2014 Cuma

TERAKKİPERVER CUMHURİYET FIRKASI
Türkiye Cumhuriyeti tarihinin ilk muhalefet partisidir. Mustafa Kemal Paşa'nın eski silah ve dava arkadaşları olan Kâzım Karabekir, Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele ve Adnan Adıvar’ın öncülüğünde 17 Kasım 1924’te kurulmuştur. Parti tüzüğünde cumhuriyet ilkesinin, liberalizmin ve demokrasinin benimsendiği belirtilirken aynı zamanda dini inançlara da saygılı olunduğu açıklanmıştır. (Mustafa Kemal Nutuk'ta bu durumu "dini siyasi çıkarlara alet etmek" olarak yorumlamıştır.) Rauf Orbay'ın parti kurulmadan önce cumhuriyet ile ilgili eleştirileri ve parti kurulduktan kısa bir süre sonra bazı rejim muhaliflerinin parti etrafında toplanması ile beraber dini duyguların propaganda olarak kullanıldığı Şeyh Said İsyanı'nın patlak vermesi sonucunda parti kapatılmıştır. Daha sonra Mustafa Kemal'e düzenlenen İzmir Suikasti olayından TCF kurucularının bir bölümü yargılanmıştır.
Amasya Tamimi ile Kurtuluş Savaşı'nı başlatan beş veya yedi kişilik kadronun Mustafa Kemal ve İsmet İnönü hariç tüm üyeleri, Terakkiperver Fırka'nın kurucu ve liderleri arasında yer almıştır.
Mustafa Kemal, Nutuk'ta Terakkiperver Fırka kurucularını cumhuriyet düşmanlığı, saltanatçılık, halifecilik, İngiliz yandaşlığı, isyan kışkırtıcılığı ve vatan hainliği ile suçlar.
ATATÜRK DEVRİMLERİNİN NEDENLERİ
  • Atatürk'e göre bu devrimlerin amacı; Türk Milletinin son asırlarda geri kalmasına neden olan bütün kurumları kaldırarak yerine milletin karakterine, şartlara ve çağın gereklerine uygun ve ilerlemeyi sağlayacak yeni kurumlar kurmak ve Türkiye'yi çağdaş medeniyetler seviyesine çıkartmaktır.
  • Osmanlı Devleti'nin içte ve dışta saygınlığını yitirmiş, vatandaşın sorunlarını çözmekten uzak hale gelmiş, ekonomisi bozulmuştu. Büyük devletler, Osmanlı Devleti'ne verdikleri borçların karşılığı olarak, üretilen malların çoğuna el koymaktaydılar.
  • Birbiri ardı sıra yapılan savaşlar ve ayaklanmalar halkı bezdirmiş, toplum düzeni bozulmuştur. Vergiler adaletsizdi. Kanun karşısında kimseye eşit davranılmıyor ve halk gittikçe daha da fakirleşiyordu.
  • Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşından da yenik çıkınca, ülke diğer devletlerce işgale uğradı. Artık Osmanlı Devleti, fiilen çökmüş, sadece ismen varlığını devam ettirmekteydi. Padişah kendi canının ve tahtının kaygısına düşmüş, işgal devletleri ile işbirliği içerisindeydi. Vatanın ve milletin kurtarılması gerekiyordu. Bu da ancak yeni bir devlet ve rejimi kurarak yapılabilirdi.
  • Atatürk ve arkadaşları Türk milletini bu durumdan kurtarmak için Kurtuluş Savaşını başlatmış, Samsun'a çıkışından sonra Erzurum ve Sivas Kongrelerini yaparak Anadolu'nun dört bir yanından gelen temsilciler ile birlikte vatanı kurtarmak için çalışmaya başlamışlardır. Sonunda 23 Nisan 1920'de Ankara'da TBMM açılmış ve yeni bir Türk Devleti , Türkiye Cumhuriyeti kurulmuş oldu. Bu yeni devlet içte padişah hükümetine, dışta işgalci düşmanlara karşı büyük bir mücadele başlattı. Vatan toprakları düşmandan temizlendi. Sonra da padişahlık yönetimi kaldırıldı. Yerine, akılcı, gerçekçi, ilerici bir yönetim kuruldu. Atatürk'ün yaptığı devrimlerle bugünkü çağdaş Türk toplum düzeni oluşmuş oldu.Çağdaş devlet düzeninde temel alınan esaslar çağın ilerleyen devletlerindeki ilerlemeyi sağlayan sistemleri bir devrimle uygulayarak çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkmaktır.Başarılı olmasının temel sebebi de daha öneki çabalar gibi taklit ve özenti olması değil ilerleyen ve çağın ilerisindeki devletlerin nasıl ve ne şekilde ilerlediğini temelde felsefik olarak inceleyen ve bunu taklit yoluyla değil temelini kurarak düşünce sistemi içine yerleştirerek akılcılığın öncülüğünde uygulamasıdır.
  • 2 Nisan 2014 Çarşamba

    SULTAN II.MUSTAFA'NIN AVUSTURYA SEFERLERİ
    II. Mustafa döneminde Avusturya üzerine Sultan'ın katıldığı üç büyük sefer düzenlenmiştir.
    Tahta geçtiği zaman Osmanlı Devleti, Avusturya ile karada ve Venedik'le deniz ve karada savaşa devam etmekteydi. Lehistan ve Rusya ile anlaşmazlık çok ciddileşmişti. Sultan II. Mustafa, Balkanlarda savaş için askerî merkez olan Edirne'de kalarak savaş işleri ile uğraşmak zorunda kaldı.
    II. Mustafa, birinci Avusturya Seferi'ne tahta geçmesinin beşinci ayında 30 Haziran 1695'de Edirne'den hareketle başladı. Ordu Belgrad'a geldiği zaman o zamana kadar orada ikamet etmekte olan Orta Macar (Kurs) Kralı Tökeli İmre bir şayka ile Tuna Nehri üzerinden İstanbul'a gönderildi. Sonra Avusturya ordusuna karşı Lugos Muharebesi'ni kazandı.Bu nedenle II. Mustafa Gazi unvanı aldı. Sonra II. Mustafa İstanbul'a döndü ve 14 Kasım 1695'de Davutpaşa ordugahına indi ve 4 gün sonra büyük bir alayla İstanbul'a gelip Topkapı Sarayı'na yerleşti.
    II. Mustafa, ikinci Avusturya Seferi için 8 Nisan 1696'da Davutpaşa ordugahında kurulan Sultan Otağına çıktı ve oradan ordu ile 22 Nisan 1696'da Macaristan'a doğru yola çıktı. 27 Ağustos 1696'da Osmanlı ordusu Avusturya ordusu ile Temeşvar yakınında Ulaş Muharebesi'ne girişti ve II. Mustafa komutası altındaki Osmanlı ordusu galip geldi. Avusturya ve Macar kaynaklarında bu muharebenin adı Olaschin olarak geçer. 26 Ekim 1696'da II. Mustafa ordu ile İstanbul'a döndü.
    II. Mustafa, üçüncü Avusturya Seferi için, 20 Mayıs 1697'da Edirne'de otağa çıktı. Ancak 11 Eylül 1697'de Savoylu Prens Eugene komutasındaki Avusturya ordusuna karşı yapılan Zenta muharebesi sonucu Osmanlı Devleti için büyük bir bozgun ve bir facia oldu. Tisza Irmağını geçemeyen Veziriazam Elmas Mehmet Paşa ile dört divan veziri, birçok eyalet beyi, 30 kadar yeniçeri ağası, ordunun 30.000 asker ve subayı düşman çemberinde kalıp imha edildi veya Tisza Irmağı'nı geçerken boğuldular. Bu yenilgide Osmanlı Devleti bir anda savunmasız kaldı.
    Bu arada Venedikliler, Mora ve Dalmaçya'ya; Lehistan ise Boğdan'a saldırdı. Aynı dönemde Rusya'nın başına Deli Petro geçmişti. Deli Petro ordusunu modernize etmiş, boğazlardan Akdeniz'e inme ve Karadeniz'e egemen olma çabalarına girişmişti.
    Rusya 1695'deki saldırıda başarısız olmuş, fakat bir yıl sonra Azak Kalesi'ni ele geçirmişti (6 Ağustos 1696). Uzun süren savaşlar sonunda Osmanlı Devleti yorgun düşmüştü.
    PEDRONUN ARDILLARI
    Petro'nun ani ölümünün geride bıraktığı boşluk oldukça uzun süren bir çekişme ve karışıklık dönemi getirdi. Yekaterina'nın çariçe ilan edilmesini sağlayarak fiilen yönetimi eline alan Aleksandr Daniloviç Menşikov, çok geçmeden iktidarı Petro döneminin öteki güçlü devlet adamlarıyla paylaşmak zorunda kaldı. Böylece Senato'nun yerini almak üzere bir Özel Danışma Kurulu oluşturuldu. Bu kurul Yekaterina'nın ölümünden (1727) sonra Petro'nun torunu olan küçük yaştaki II. Petro'yu başa geçirdi. Bu dönemde yönetime egemen olarak Menşikov'u sürgüne gönderen Dolgoruki ailesinin üstünlüğü, Petro'nun 1730'da ölmesiyle, çok kısa sürdü. Özel Danışma Kurulu'nun, yönetimin kendi elinde kalması koşuluyla tahta çıkardığı I. Petro'nun yeğeni Anna İvanovna, soyluların ve muhafız birliği subaylarının oligarşik iktidara tepki göstermesinden yararlanarak bu planı bozdu. Ardından Özel Danışma Kurulu'nu dağıttı ve E. J. Biron ile öteki Alman danışmanlarına dayanarak mutlakıyetçi yönetimi yeniden kurdu. Alman danışmanların sert ve acımasız yöntemleri ve Rusya'yı savaşlara sokan dış politikaları, soyluların muhalefete geçmesine yol açtı. Çocuğu olmayan Anna, ölümünden (1740) kısa bir süre önce iki aylık yeğeni VI. İvan'ı varisi ilan etti. İvan'ın annesi Anna Leopoldovna'nın gene Alman danışmanları aracılığıyla yürüttüğü naibelik yönetimine, ertesi yıl bir saray darbesiyle son verildi ve I. Petro'nun kızı Yelizaveta tahta çıkarıldı.
    Senato'yu yeniden eski konumuna kavuşturan, ama daha yakın danışmanlarına dayanan Yelizaveta'nın 21 yıllık hükümdarlık dönemi, Petro'nun reformlarından alınmaya başlanan sonuçlarla devlet ve toplum yaşamında yeni bir yapılanmaya sahne oldu. Bürokrasi içindeki hiyerarşik düzen en tepede yer alan ve generalitet olarak anlandırılan güçlü bir kesim doğurdu. Kilit devlet makamlarını elinde tutarak hükümdarın çevresini kuşatan ve bürokraside yükselme yolunu denetim altında tutan bu kesimin başlıca dayanağı, daha alt kademedeki soylularla kurulan ittifak bağlarıydı. Sistemin işleyişinde eğitimin belirleyici bir rol oynaması nedeniyle, soyluları devlet görevleri için yetiştiren kurumlar büyük önem kazandı. Bürokrasi içindeki eski bölge ve aile bağlarının yerini alan bu kurumlar, aynı zamanda Batı Avrupa'dan gelen düşünce ve akımların yayılmasına öncülük eden bir işlev kazandı.
    Dönemin bir başka önemli gelişmesi devlet hizmetindeki soyluların giderek malikanelerinden kopmasıydı. Bu süreçle birlikte Yelizaveta'nın başdanışmanı Pyotr Şuvalov, madenciliği ve imalat sektörünü geliştirmek amacıyla bazı soylulara tekeller ve ayrıcalıklar tanımaya yöneldi. Ayrıca devletin ekonomik alandaki denetimini gevşeterek iç ticaretin önündeki engelleri kaldırdı. Öte yadan kırsal kesimde toprak sahiplerine tanınan geniş yetkiler serfliğin daha da kökleşmesine ve tarımda modernleşme çabalarının tıkanmasına yol açtı.
    BİRİNCİ ÇİN-JAPON SAVAŞININ NEDENLERİ
    Japonya Çarlık Rusyasının Kuzey Çin ve Kore'de genişlemesinden korkuyordu ve batılı danışmanları ile beraber emperyalizm koşullarının rekabetinde yabancı istilaları araştırmıştı. Korenin Japon adalarının karşısındaki stratejik konumu ve doğal kaynaklarındaki kömür ve demir cevherleri Japonya'nın ilgisini de çekmişti. 1875 yılında Japonya, Kore'ye Ganghwa Antlaşmasını zorla kabul ettirdi ve Kore'nin kendisini Japon ticaretine açmasını ve yabancı ilişkileri ile Çin'den ayrılarak bağımzılığını ilanına zorladı.
    Joseon Hanedanı hükümdarlığındaki Kore, Çin'in Çing Hanedanına vergi ödemekteydi. Reformistler Japonya ve batılı devletlerle ilişkileri sağlamlaştırmak ve modernleşmek isterken, muhafazakarlar Çin'e olan geleneksel boyun eğen ilişkilerini kaybetmemek istiyorlardı ve halkın görüşü iki ayrılmıştı. Bununla beraber Çin kraliyet ailesindeki muhafazakarlar üzerindeki etkisini sürdürüyordu.
    1884 yılında bir grup Japon yanlısı reformcu Kore hükümetini devirmeye çalıştı fakat General Yüan Shih-k'ai yönetimindeki Çin birlikleri İmparatoru kurtardı ve bazı Japon Elçiliği muhafızlarını öldürdü.Japonya ve Çin arasındaki savaş 1885deki Tientsin Toplantısı ile kıl payı engellendi. Her iki taraf şu hususlar üzerinde anlaştı: (a) her iki taraf da Koredeki güçlerini eşzamanlı bir şekilde çekecek; (b) Kore ordusunu eğitmek üzere eğitmen gönderilmeyecek ve ; (c)herhangi bir taraf Kore'ye askeri birlik göndermeden önce diğer tarafı haberdar edecek
    İNGİLİZ SÖMÜRGECİLİĞİ
    İngiliz ticaret şirketleri deniz aşırı pazarları kimseyle paylaşmak istemediler. Bunda özellikle Fransızlar ile çatışmalar yaşadılar. Bu sebepten dolayıdır ki Yedi Yıl Savaşları yaşandı. İngiltere’nin zaferiyle sonuçlanan savaşta Paris antlaşması yapıldı. Anlaşmaya göre İngiltere;Fransa’nı Kuzey Afrika’daki topraklarının bir bölümünü ele geçirdi bütün Hindistan İngiliz egemenliğine geçince Hindistan’a İngiliz tacını temsil eden genel vali tayin edildi. Yedi Savaşları sonunda İngiltere dünyanın en büyük sömürgeci devleti olarak ortaya çıktı. 1815 Viyana Kongresinden sonra Hollanda’nın elinden Afrika’daki Cape Colony sömürgelerini aldı. Mısır’ı işgal ederek Afrika’nın Kuzey ucuna yerleşti. Bazı önemli yerleri aldı. Nil Nehrinin güneyine doğru inip Sudan’ı sömürge toprakları içine kattı. Arap yarım adasıyla anlaşma yaparak Aden Muskat ve Umman gibi Müslümanların yaşadığı kıymetli toprakları sömürgelerine kattı.
    Sömürge devletleri zaman zaman birbirleriyle anlaşmazlığa düşerlerdi. İngiltere’nin ise en büyük sorun yaşadığı Fransa’ydı. 1896 tarihinde yapılan bir anlaşmayla Siyam üç bölgeye ayrıldı. Batısı İngiliz,Doğusu Fransız etki alanı oldu. Orta kısımda tampon bir bölge oluştu,böylece iki devlet çatışma olasılığını azaltmak istiyordu.İngiltere Rusya ile İran üzerinde de aynı nitelikte bir sömürge anlaşması yapmıştı İngiltere tüm bu düzenlemelerin sonunda Hindistan Sömürgesine kuzeyden İran Afganistan ve Tibet Doğudan da Siyam yönlerinden gelecek Fransız ve Rus Tehdidine karşı bir güvenlik kordonu kurmuştur. İngiliz İmparatorluğunun denizaşırı bölgeleri yerleşmesinin kökleri 1485-1509 tarihleri arasında tahtta bulunan İngiliz Kralı VII. Henry'nin denizcilik alanıyla ilgili politikalarında yer almaktadır. Selefi Kral III.Richard'ın başlattığı ve 1707 sonrası İngiliz sömürgeciliği için büyük önemi olan British East India Company gibi şirketlere de öncülük eden yün ticaretine yönelik deniz ticareti sistemi kurmuştu. Henry aynı zamanda küçük deniz kuvvetlerini genişletmiş ve İngiltere'nin İlk denizaşırı kolonisini kuran İtalyan denizci John Cabot'un -Kral Henry adına Newfoundland'da koloni kurmuştur- 1496 ve 1497 yılındaki seyahatlerinin de sponsorluğunu yapmıştı.
    VIII. Henry babasının başlattığı işi devam ettirmiş ve İngiltere deniz kuvvetlerini geliştirmeye devam etmişti.
    Kraliçe I. Elizabeth döneminde Sir Francis Drake kuzey California'ya ayak basmış ve İngiliz Kraliyeti adına buraya Nova Albion (Albion İngiltere için kullanılan antik bir isimdi) adıyla yönetimi altına almıştı. İngiltere'nin Avrupa dışındaki bölgelere ilgisi gittikçe artmış ve ilk defa John Dee tarafından "İngiliz İmparatorluğu" ifadesi öne sürülmüştü. Denizcilik konusunda uzman olan John Dee imparatorluk kavramına ilişkin bakış açısını Dante'nin "Monarchia" kitabından almıştı.
    Humphrey Gilbert Cabot'u izlemiş ve 1583'de Newfoundland'ı sefer düzenlemiş ve 5 Ağustos'da bölgenin İngiliz kolonisi olduğunu ilan etmişti. Sir Walter Raleigh ise Kuzey Carolina'da Roanoke Adalarında 1587'de ilk koloniyi kurmuştu. Gilbert'in Newfoundland ve Roanoke'deki kolonilerinin ömrü yiyecek kıtlığı, hava koşulları gibi sebeplerle kısa ömürlü olmuştu.
    FRANZ FERDİNAND
    Avusturya-Macaristan Arşidükü Franz Ferdinand (18 Aralık 1863 – 28 Haziran 1914), Avusturya Arşidükü, Avusturya İmparatorluk prensi, Macaristan ve Bohemya Krallığı Prensi ve ölümünden önce 1896 yılında, muhtemelen Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun tahtının varisi oldu.
    1895'te tanıştığı ve soylu olmayan Sophie Chotek'le 1900 yılında ailesinin karşı çıkmasına rağmen evlendi. Bunun üzerine amcası İmparator Franz Joseph tarafından veraset hakkından yoksun bırakıldı, ama Veliaht unvanını korumayı başardı. Hohenberg Prensesi unvanı alan eşi Sophie'den Sophie von Hohenberg(1901-1990), Hohenberg dükü Maximillian (1902-1962) ve Prens Ernst von Hohenberg (1904-1954) adlı 3 çocuğu oldu.
    Eşiyle 1914'te Sırbistan'ın başkenti Belgrad'ı ziyaret eden Franz Ferdinand, ziyaret sırasında gerçekleşen birçok suikastten yara almadan kurtuldu. Ancak, 28 Haziran 1914 günü saat 01.15'te, üzeri açık otomobille eşiyle Saraybosna sokaklarında ilerlerken, Sırp suikastçi Gavrilo Princip'in saldırısına uğradı. Princip'in tabancasından çıkan kurşun, arşidükün boynuna girip çıkarak, arkasında duran eşine saplandı. Franz Ferdinand ve eşi Prenses Sophie, suikastte öldüler. Bunun üzerine Avusturya-Macaristan, suikastten sorumlu tuttuğu Sırbistan'a savaş açarak, I. Dünya Savaşı'nın çıkmasına neden oldu.