Translate

23 Mart 2014 Pazar

SULTAN REŞAT'IN TAHTDAN ÖNCEKİ YAŞAMI
II. Mahmud'un torunudur. 18 oğlu ve 24 kızı olan Sultan Abdülmecid'in yaş sırasına göre üçüncü oğluydu. Annesi Gülcemal Kadın Efendi'dir. Eski Çırağan Sarayı'nda doğdu. Annesi Gülcemal Kadın Efendi veremden öldüğü zaman Mehmed Reşat 7 yaşındaydı. Çocukluğu, padişah olan babasının yanında geçti. Eğitimine fazla önem verilmedi. Babası ve amcası Sultan Abdülaziz saltanat yıllarında özgür ve rahat bir şehzadelik yaptı. 1872'de başkadını olan Kamures ile "izdivaç" yapıp , "aile" kuran Osmanlı şehzadeleri arasına girdi. 1876-1909 ağabeyi II. Abdülhamid döneminde, veliahtlık yapmasına rağmen, Dolmabahçe Sarayı'nın Veliahtlık Dairesinde kapalı hayat yaşamak zorunda kaldı. Veliaht olduğu için devamlı kontrol altında tutuluyordu. Seyrek olarak Balmumcu Çiftliği'ne gitmesine izin verilmekteydi. Ama başkalarıyla görüşmesi ve İstanbul'da gezinmesi yasaklanmıştı. Gözlerinin mavi olduğu Mehmed Reşat'ın kendine nazar değireceğinden korkan ağabeyi II. Abdülhamid onunla karşı karşıya görüşmekten kaçınmış olduğu belirtilmektedir. Günlerini haremde geçirir; Dürr-i And, Mihr-engiz adlı kadinefendileri ve Ziyaeddin, Necmeddin, Ömer Hilmi adlı şehzadeleriyle ilgilenip eğlenirdi. Fars edebiyatına, Mevlevilik konularına ve özellikle Mesnevi'ye yakın ilgisi vardı ve şiir ve diğer kitaplar da okurdu.
1908'de İkinci Meşrutiyet'in ilanından sonra Veliahd olarak protokole göre "Devletû Necabetû Veliahd-ı Saltanat Reşat Efendi Hazretleri" şeref adını kullanarak törenlere iştirak etmeye başladı. Halk arasında güler yüzü ve sıcak bakışı ile sempati topladı. Onun bu popülerliğinden hoşlanmayan ağabeyi II. Abdülhamid'in verdiği bir Yıldız Sarayı davetinde onun yakasından tutup "Bu işler senin başının altından çıkıyor" dediği belgelenmiştir.
CEZAYİR BAĞIMSIZLIK SAVAŞI
20. yüzyılın en önemli bağımsızlık savaşlarındandır. Cezayirli Müslüman Araplar ile Avrupalı Cezayirlilerin arasındaki sürtüşmenin, 130 yıllık koloni yönetimine karşı bir isyana dönüşmesiyle başlamıştır. Demokratik Özgürlüklerin Zaferi Hareketi (MTLD) adını alan Cezayir Halk Partisi 1950'de Fransız yönetimine karşı eylemlere başladı. 1952'de önemsiz bir suçtan yargılanan Ferhat Abbas'ın davası yönetimi hedef alan bir propaganda aracına dönüştü. MTLD ve Cezayir Ulema Cemiyeti yöneticileri de Arap devletlerinden destek sağlama çabalarını yoğunlaştırdı.
Messali Hac'ın önderliğinden hoşnut olmayan bir grup gencin oluşturduğu Ulusal Kurtuluş Cephesi'nin (FLN) 31 Ekim 1954'te Betna ve Aures'te başlattığı ayaklanma yoğun bir tutuklama kampanyasına yol açtı. Ertesi yıl Ayn Abid'de ve el-Alia madenlerinde patlak veren ayaklanma, Avrupalılara yönelik bir kıyım hareketine dönüştü; yönetim buna idamlarla karşılık verdi. 1956'da Fransa'da iktidara gelen hükümetin valiliğe atadığı Robert Lacoste, direnişi zorla bastırma politikasına yöneldi. Ülkenin iç kesimlerinde giderek denetimi sağlayan FLN'nin etkisini kırmak amacıyla Cezayir'e 500 bin kişilik bir Fransız ordusu gönderildi. Bu sırada daha önce silahlı mücadeleye karşı çıkan milliyetçi önderlerin çoğu FLN'ye katılmaya başladılar.

Bağımsızlığına yeni kavuşan Fas ve Tunus'un Cezayir sorununa bir çözüm bulmak amacıyla 1956'da görüşmeye çağırdığı Cezayirli önderlerin yakalanarak hapse atılması, ayaklanmanın daha da genişlemesine neden oldu. Ertesi yıl direnişçiler şiddet eylemlerine başladı. Cezayir'e gönderilen Fransız paraşütçü birlikleri bu girişimleri engelledi ve yoğun işkence uygulaması başladı. Direnişçilerin sızmalarını engellemek amacıyla Cezayir'in Tunus ve Fas sınırına dikenli tel örgüler çekildi. Bu engelin gerisinde kalan 30 bin kişilik Cezayir ordusunun saldırılarını sürdürmesi üzerine, Fransızlar Şubat 1958'de bir Tunus sınır köyünü bombaladı. Bu olay Fransa - Tunus ilişkilerinin gerginleşmesine ve Birleşik Krallık ile ABD'nin arabuluculuk girişimlerine yol açtı.

Nisan 1958'de Tanca'da toplanan Magrip Birliği Kongresi'nde alınan bir kararla Cezayir Cumhuriyeti Geçici Hükümeti (GPRA) oluşturuldu.Bu sırada Avrupalı Cezayirlilerin Fransa ile birleşme amacıyla yürüttüğü mücadele de kızıştı. Gerginliğin Fransa'da yol açtığı bunalım sonucunda geniş yetkilerle iktidara gelen Charles de Gaulle, Cezayirli Fransızların baskısına karşın, soruna siyasi bir çözüm bulmaya yöneldi. Arap devletleri ile sosyalist ülkelerden destek gören GPRA ile Mayıs 1961'de resmi görüşmelerin başlamasından sonra, Fransız göçmenlerin kurduğu Gizli Ordu Örgütü (Organisation Armée Secrète, OAS) sivil halka yönelik acımasız şiddet eylemlerine girişti. Altı aylık bir aradan sonra yeniden başlayan görüşmeler 18 Mart 1962'de anlaşmayla sonuçlandı. Geçici bir hükümetin gözetiminde yapılacak bir referandumda onaylanmak koşuluyla, Cezayir'in bağımsızlığı tanındı. Ayrıca bağımsızlıktan sonra Fransa ile ilişkilerin sürdürülmesi ve Avrupalıların uyruk belirlemede serbest bırakılması öngörüldü. 1 Temmuz 1962'de yapılan referandumda 6 milyon kişi bağımsızlık lehinde, 16 bin kişi aleyhte oy kullandı.
8 yıl süren Cezayir Bağımsızlık Savaşı'nda 2 milyon köylü toprağını terk etmek zorunda kalırken, 250 bin müslüman yaşamını yitirdi.
ÖZDEMİROĞLU OSMAN PAŞA
1526'da Mısır'ın Kahire'de şehrinde doğmuştur. Babası "Özdemir Paşa", Memlüklüler döneminde Mısır'a yerleşen bir Çerkez ailesine mensup olup, Osmanlı İmpaaratorluğu hizmetinde yetişerek, Kızıl Deniz'de Portekizlilere karşı Hadim Süleyman Paşa seferlerine iştirak ettikten sonra, Habeş Eyaleti'nde beylerbeyliği görevini ifa etti. Annesi ise Mısır'da bulunan Abbasi halifeleri soyundandır.
Özdemiroğlu Osman Paşa 20 yaşına girmeden Osmanlı Devleti idari görevlerine tayin edilmiştir. Önce Mısır Beylerbeyliğine bağlı bazı sancaklarda sancak beyliği yapti. 1561'de Mısır "emirhaçlığına " tayin edildi, ve sonra babası ölünce, onun yerine yedi yıl Habeşistan Beylerbeyi görevi yaptı.14 Ocak 1569'da Yemen eyaleti Yemen Beylerbeyliği ve Sana Beylerbeyliği olarak ikiye bölündü. Sana Beylerbeyliği'ne Özdemiroğlu Osman Paşa atandı. Bu sırada Yemen'de Zeydi "İmam Topal Mütahhar" isyanı çıktı, ve bu isyanı bastırmak isteyen Yemen Beylerbeyi Murat Paşa, isyancılar tarafından öldürüldü. Bu isyanı bastırmak için Sana ve Yemen beylerbeylikleri tekrar birleştirilerek kurulan Yemen Eyaleti, Özdemiroğlu Osman Paşa'ya verildi.İsyanı bastırmak için serdarlık ise önce Lala Mustafa Paşa'ya verildi ve Özdemiroğlu Osman Paşa ona yakınlığı ile bilinmeye başladi. Fakat sonra Lala Mustafa Paşa ile arası iyi olmayan Koca Sinan Paşa Yemen'e serdar olarak gönderildi. Bu iki rakip paşa arasında mücadele içinde Lala Mustafa Paşa taraftarı olarak bilinen Özdemiroğlu Osman Paşa Yemen'den öldürülüceğinden korkarak İstanbul'a kaçti. Fakat Koca Sinan Paşa tarafından aleyhinde Yemen'den yazılar gönderildiği için zamanın sadrazamı Sokollu Mehmet Paşa İstanbul'da ona soğuk davrandi.
Lala Mustafa Paşa'nın ricaları ile bir müddet sonra bazı Anadolu sancak beyliği ve sonra valiliklerde bulundu. 1573'de ise Diyarbakır Beylerbeyliği'ne getirildi. Bu beylerbeyliği yapmakta iken, İran'la savaş için serdar seçilen Lala Mustafa Paşa maiyetine verildi. Burada gösterdiği beceriden ve komuta ettiği alayının mükemmelliğinden dolayı isim yaptı. Çıldır Muharebesi'nde büyük kahramanlık gösterip Şirvan'ın ele geçmesinde büyük katkı yaptı. Bu başarılardan dolayı 1578'de yeni ele geçirilip kurulan Şirvan Beylerbeyliği görevi verildi.
Bundan sonra beş yıl bu idari görevle Kafkasya'da İran Şahları orduları ile mücadelelerde uğraştı. Şirvan, Azerbaycan, Dağıstan ve Gürcistan'da Osmanlı egemenliğini kurup güçlendirdi. Şirvan beylerbeyi iken cesareti ve yüksek ve komuta ve kontrol becerisi ile İran Sahliğinin kendine karşı gönderdiği büyük orduları yendi. 9 Eylül 1578'de İran birliklerini Koyun Geçidi Muharebesi'nde büyük bozguna uğrattı.
Özdemiroğlu'nun bundan sonra Kafkasya'da geçen beş yıllık idârî görevi sürekli İranlılarla mücadele içerisinde geçti. Şirvan, Azerbaycan, Dağıstan ve Gürcistan'da Osmanlı hâkimiyetini pekiştirdi.
Kırım Hanı Mehmed Giray’ın yardımı ile Karabağ, Mugan ve Kızılağaç’a kadar bütün kuzey Azerbaycan’ı yağma ve tahrip etti. Kırım Hanı Mehmed Giray’a daha ileri gitmeyi teklif ettiyse de Mehmed Giray, bunu kabul etmeyerek Kırım’a döndü. Şirvan, İranlıların eline geçti. Kefe Beylerbeyi Cafer Paşa kumandasında yardımcı kuvvetler gelince İmam Kuli Han’ı Meşale Savaşı’nda yendi. Bu savaştan sonra Şirvan kesin olarak Osmanlı egemenliği altına geçti.
8 Mayıs 1583'te yetmiş bin kişilik İran ordusunu Meşaleler Muharebesi'nde büyük bir bozguna uğrattı.
27 Ekim 1585'de hastalığı nedeni ile Tebriz'den ayrıldı. Şenb-i Gazan'a kadar ağır hastalığı dolayısıyla tahtırevanla taşındı. Bu mevkide üzerine bir Safevi ordusu geldi. Burada yapılan Şenb-i Gazan Muharebesi'ni de Osmanlı ordusu kazanıp İran ordusu püskürtüldü. Aralık 1585'de Şenb-i Gazan'da kaldığı bir gece durumu daha da ağırlaştı. Daha sonra aynı kentte, 65 yaşında iken hayata gözlerini yumdu. Vasiyetine uyularak cesedi Diyarbakır'a getirildi ve burada beylerbeyi iken yaptırdığı türbeye gömüldü.
SAFİYE BÜYÜK VALİDE SULTAN
Sofia Bellicui Baffo adıyla 1550'de Venedik'te dünyaya geldi. Çok zengin bir ailenin tek çocuğu (babası Leonardo Baffo Korfu adasının Venedik valisiydi) olan Sofia, dönemine göre oldukça iyi koşullarda bir eğitim aldı. Henüz on iki yaşındayken Akdeniz'de gemiyle yapılan bir seyahat sırasında Osmanlı korsanları tarafından kaçırıldı. Bir yıl sonra ise kendisini İstanbul'daki Pera köle pazarında bulan genç Sofia'nın güzelliği III. Murat'ın annesi Nurbanu Sultan'ın kulağına kadar geldi. Manisa sancağındaki genç veliaht Murat'ın devlet meselelerinden uzak pasif karakteri, annesi Nur Banu Sultan'nı düşündürmekteydi. Nurbanu Sultan, Sofia'yı görür görmez onun oğlu için aradığı kız olduğuna karar verdi ve bir servet ödeyerek kızı satın aldı. İki yıl süreyle haremde eğitim gören Sofia'nın adı, Safiye, yani arı, duru, saf güzellik olarak değiştirildi. On beş yaşında III. Murat'a sunulan Safiye, beline kadar uzanan sarı saçları, iri gözleri, uzun boyu, beyaz teni ve yürüyüşüyle Murat'ı kendisine âşık etti.
III. Murat, tahta geçince baş kadın oldu. Büyüleyici güzelliği yanında parlak zekâsı sayesinde büyük bir nüfuz sahibi oldu. İngiltere kraliçesi I. Elizabeth dâhil birçok yabancı liderlerle haberleşti. 1599 yılında Kraliçe I. Elizabeth'in Safiye Sultan'a bir süslü bir at arabası ve oğlu III. Mehmet'e de bir org hediye ettiği bilinmektedir.İktidar yolunda , önüne çıkan engelleri kaldırma mücadelesi verdi.
Sokollu 1574'te ölen II. Selim'in yerine geçen III. Murad döneminde de sadrazamlığını sürdürdü. Fakat artık eski gücü yoktu çünkü padişah da artık onun karşıtlarıyla işbirliği halindeydi. Sokollu yine de bazı siyasal başarılara imza attı. Fas'ı Portekiz akınlarından kurtardı, Avusturya'nın saray içine dönük oyunlarını etkisiz hale getirdi. Fakat baskılar artık iyice artmıştı, amcasının oğlu Budin Beylerbeyi Sokollu Mustafa Paşa sudan bir nedenle idam edildi.Sokollu Mehmed Paşa , 11 Ekim 1579 tarihinde III. Murad'ın eşi Safiye Sultan tarafından tutulan ve derviş kılığına girmiş bir yeniçeri tarafından bir ikindi divanı çıkışında kalbinden hançerlenerek öldürüldü. Paşa'yı öldüren şahıs ise hemen oracıkta askerler tarafından parçalanırken başta padişah olmak üzere bütün devlet ileri gelenleri hemen içeri alındı. Sokollu ise yapılan bütün müdahalelere rağmen kurtarılamadı ve kısa bir sürede hayatını kaybetti. Daha sonra Eyüp'te defnedildi.Safiye Sultan, özellikle Sokollu Mehmet Paşa'nın 1579 yılındaki ölümünden sonra devlet yönetiminde oldukça önemli bir rol üstlenmiştir.Safiye Sultan , Valide Sultan'lık döneminde etkin bir rol oynadı.
Şehzade Mahmut ve annesi, Safiye Sultan'ın iktidarının geleceğini tehdit ediyorlardı. Bu yüzden gelininin ve torununun ortadan kalkması gerekiyordu.Oğlu III. Mehmed'i dolduran Safiye Sultan amacına ulaştı.Şehzade Mahmut sessizce sarayda boğduruldu.Annesi ise sürgün edildi.Böylece Safiye Sultan için ortadan bir engel daha kalktı."
Oğlu sultan III. Mehmet vefat ettikten sonra valide sultanlığı bitip Büyük Valide Sultan makamına geçti.Handan Sultan'ın oğlu I. Ahmed tahta çıkmasına rağmen Harem'i hala babaanne Safiye Sultan yönetiyor , Valide Sultan olan Handan Sultan'dan daha fazla maaş alıyordu.Bu gücü uzun sürmedi.I. Ahmed'in eşi olan Kösem Sultan'ın Haseki Sultan olmasıyla gözden düştü ve eski saraya sürgün edildi.10 Kasım 1605 tarihinde vefat etti. Cenazesi İstanbul Ayasofya Camii'nde III. Murat Türbesi'ne defnedildi.Ölüm nedeni bilinmemektedir.Safiye Valide Sultan, 1597 yılında Yeni Cami'nin yapımına başlanma emri verdi. Fakat, tamamlandığını göremeden vefat ettiği için, caminin tamamlanması Turhan Hatice Sultan dönemini bulur. Caminin etrafında Valide Sultan Türbesi ve Mısır Çarşısı bulunmaktadır. Ayrıca Kahire'deki Melike Safiye Cami Safiye Valide Sultan'ın onuruna yapılmıştır.
ÜRDÜN ROMALILAR VE BİZANSLILAR DÖNEMİ
Romalılar Ürdün'ü, Suriyeyi ve Filistin'i miladi 62 senesinde işgal etmişlerdir ve bölge 400 sene boyunca Roma hakimiyeti altında kalmıştır. Enbad devleti, Roman Hükümdar Trajan tarafından Roma İmparatorluğuna bağlanmıştır. Bu esnada, Helenistik çağda on şehir birleşmiş ve Decapolis'i kurmuştur. Bu konfederasyon kültürel ve iktisadi bir federal yapı idi. Bu konfederasyon; Amman, Ceraş, Ummu Gays, İrbid, Güney Suriye ve Filistin'deki diğer şehirleri barındırıyordu. Bu dönem istikrar ve barış dönemi olarak adlandırılır ve birleşme yapısının kurulmasında önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Ürdün, Bizanslılar döneminde bir çok yapı inşa etmiş ve Romalılar döneminde devam etmiştir. Daha sonra bu gelişme devam etmiş ve bölgedeki nüfus artmış ve aynı şekilde Hristiyanlık bölgede bir din olarak kabul edilmiştir. Bu dönemde Kuzey Ürdün'e, Arap kabileleri yerleşti. Bu kabileler, Sasanilere karşı Bizanslıları kendilerine daha yakın bir dost olarak görmüşlerdi. Bu yüzden bu kabileler önce Romalıların daha sonra da Bizanslıların Sasaniler ile olan savaşlarında Sasanilere karşı savaşmışlardır.
Gassaniler, 600 sene ya da başka bir deyişle miladi 1. yüzyılın başlarında İslamın ortaya çıkışına kadar hüküm sürmüştür. İlk kralları " Cüfne Bin Amr" idi. Hükümdarlığı sırasında ülke sınırları Levant kadar büyük bir bölümü kapsamıştır. Başkentleri ise Güneyde "Golan" şehri idi.
Belki de bazı Ürdün şehirlerinin yaşamış olduğu en üst medeniyet seviyesi Medeba gibi Bizanslılar döneminde olmuştur. O dönemde mozaik ise süslenmiş bir çok mükemmel kilise bulunuyordu. Bu kiliselerin içerisinde dünyadaki en değerli ve en güzel mozaik levhalarının yanı sıra miladi 6. yüzyıla uzanan, kutsal toprakların en eski haritası ve özellikle de Kudüs'ün o zamanki yerini gösteren ünlü Medeba haritası bulunmaktaydı. 542 yılında Veba, Ürdün halkının büyük bir kısmını yok etmişti. 614 yılında ise, Sasaniler geri kalan halkı öldürmüşlerdir. Sasanilerin Ürdün, Filistin ve Suriyeyi işgali 15 sene sürmüş ve miladi 629 yılında İslam'ın yükselişi karşısında İmparator Heraclius geri çekilmek zorunda kalmıştır. Bu çekilme Zeyd bin Harise komutasındaki İslam ordularının ilk saldırısı ile olmuş ancak İslam orduları yenilmiştir. Daha sonra Hz. Muhammed(sav) bizzat kendisinin de katıldığı Tebük gazvesinde zafere ulaşılmış ancak iki taraf arasında şiddetli çarpışma yaşanmamıştır. Bu savaşta Hz. Muhammed(sav) Üsame Bin Zeyd'i komutan seçmiş ancak Üsame savaş başlamadan hayatını kaybetmiştir.

21 Mart 2014 Cuma

ALMANYA I.CUMHURBAŞKANI FRİEDRİCH EBERT
(d. 4 Ocak 1871 - ö. 28 Şubat 1925) Almanya'nın ilk cumhurbaşkanı. 4 Şubat 1871 tarihinde Heidelberg’de doğdu. Babası bir terzi ustası olan Ebert, ilkin meslek olarak saraçlığı öğrendi ve bir saraç olarak Almanya’nın birçok bölgesini dolaştı.
Ebert, sosyal demokrat görüşleri benimsedi ve çok geçmeden sosyalizmin temsilcisi olarak adlandırıldı. 1905 yılında Almanya Sosyal Demokrat Partisi’nde genel sekreter olarak görev aldı. (SPD) Partiye getirdiği birçok yenilik sayesinde partinin gelişmesinde önemli bir rol oynadı.
1913 yılında parti başkanı August Bebel’in ölmesinin ardından, başkan seçildi. Ebert, Almanya’nın I. Dünya Savaşı’na girmesi taraftarıydı. Nitekim bu konuda verdiği maddi desteğin, savaş bütçesine çok büyük yararı oldu. Ancak büyük yenilgi ardından imparatorluğun da yıkılması üzerine, Ebert zor durumda kaldı.
Ebert’in karşısındaki sol yanlı grup partiden ayrıldı ve kendilerince Bağımsız Sosyal Demokrat Parti’yi kurdu. (USPD) Partiden bir grup daha ayrılarak da Almanya Komünist Partisi’ni oluşturdu. (KPD) Sosyal Demokrat Parti, Demokrat Parti ve Katolik Merkez Partisi birleştiler ve isimlerini Siyah-Kırmızı-Sarı koalisyonu (Weimar) olarak belirttiler.
Baden prensi Maximilian’ın başkanlık ettiği Siyah-Kırmızı-Sarı koalisyonuna bağlı üç partiden oluşan bir hükümet kuruldu. Parlamenter demokrasiye bu yolla ulaşılması amaçlanıyordu. Ebert ise böyle bir devrimin oluşmasını istemiyordu, bunun için elinden geleni yaptı. Almanlar 1918 yılında barışı sağlamaya yönelik bir devrimci ayaklanma başlattılar. Çünkü Alman halkı, II. Wilhelm’in barışı getirmekte başarısız olduğuna inanıyordu.
Devrimci bu hareket Berlin’de etkisini artırarak sürdürüldü. Sonunda II. Wilhelm tahttan indirildi. Bunun ardından Baden prensi Maximilian, Ebert’e şansölyeliği devretti. Halk Temsilcileri Konseyi adında yeni bir hükümet kuruldu. Ebert bu konseyin ile İşçi ve Asker konseyinin elindeki yetkiyi kısa sürede seçimle oluşturmayı hedeflediği Alman Parlamentosu’na geçirmeyi amaçlıyordu. Bu amaç doğrultusunda devrimi engellemek adına yeni Genelkurmay Başkanı Wilhelm Groener ile gizli bir antlaşma yaptı. Bu esnada ülkede birçok çatışmalar meydana geliyordu. Bu çatışmaların sonunda ise toplumsal devrim bastırılmış oldu.
1919 yılının Ocak ayında seçimler yapıldı. Seçimleri kazanan Siyah-Kırmızı-Sarı koalisyonuna dayanan yeni bir hükümet kuruldu ve ardından Weimar Anayasası yürürlüğe kondu. Koalisyonun cumhurbaşkanı da Ebert seçildi.
Dönemde mali sıkıntılar, suikastlar, komplolar başgösterdi. Rejimin tehlikeye girdiğini düşünen Ebert, aşırı uçları önlemek amacı ile Reichswehr’e güveniyordu. Ancak Fransızlar’ın Ruhr bölgesini işgal etmesinin ardından ortalık iyice karıştı.
Ebert’e yönelik karalamalar ve sarfedilen sözlerin ardı arkası kesilmedi. Savaş esnasında bir grup işçinin grevini desteklediği gerekçesi ile devlete ihanet ettiği öne sürülen Ebert’e verilen mahkeme kararının da etkisi ile, erken yaşta 28 Şubat 1925'te hayatını kaybetti.

20 Mart 2014 Perşembe


KOCA YUSUF PAŞA
(1730 - 1800), Osmanlı Devleti hizmetinde I. Abdülhamid ve III. Selim saltanatlari sirasinda 25 Ocak 1786 - 28 Mayıs 1789 ve 12 Şubat 1791 - 4 Mayıs 1792 donemlerinde iki kez sadrazamlık yapmış Gürcü asıllı bir devlet adamıdır.
Koca Yusuf Paşa 1730 yılında Gürcistan'da doğdu. Köle olarak İstanbul'a geldi. Denizcilikle uğraşan efendisi Hasan Kaptan tarafından azad edildikten sonra kendisi de deniz ticaretine girdi. Cezayirli Hasan Paşa'nın yanında çalıştı. Cezayirli Hasan Paşa Kaptan-ı Derya olunca Yusuf Paşa'yı hazinedar yaptı. 1785 yılında vezir rütbesine yükseltilerek Mora Valisi oldu.
25 Ocak 1786 tarihinde de padişah I. Abdülhamit tarafından sadrazamlığa atandı. Bu görevi 7 Mayıs 1789 tarihine kadar sürdürdü. Bu görevi sırasında patlak veren 1787-1792 Osmanlı-Rus Savaşı'nda Serdar-ı Ekrem olarak Osmanlı ordusuna kumandanlık etti. Bu savaş sırasında Avusturya Arşidükü II. Joseph'e karşı Sebeş Muharebesini kazandı.
Daha sonra 19 Aralık 1789 tarihinde Kaptan-ı Derya oldu. 1790 yılında Konya Valiliği, Köstendil Valiliği ve Bosna Valiliği yaptı.
15 Şubat 1791 yılında padişah III. Selim tarafından tekrar sadrazamlığa getirildi. Bu görevi de 4 Mayıs1792 tarihine kadar sürdürdü. 1793 yılında Cidde Valisi ve Medine muhafızı oldu. 1800 yılında Cidde'de vefat etti.