Translate

16 Şubat 2014 Pazar

KRAL XIV.LUİS
Fransa'nın en uzun süre tahtta kalan kralıdır1643-1715yılları arasında 72 yıl Fransa krallığı yapmıştır. Fransızlar tarafından Louis Le Grand (Büyük Louis) veya le Roi-Soleil (Güneş Kral) olarak da anılır. Devlet benim (l'État c'est moi) sözlerinden de anlaşılacağı gibi Fransa'yı mutlak monarşiyle yönetmiştir. Çok saldırgan ve yayılmacı bir politika izlemiştir. Karısı Kraliçe Marie Therese'dir. Fransa Bilim Akademileri ilk defa XIV. Louis tarafından kurulmuştur. Bir tiyatro oyununda Apollon'u oynamıştır. Klasik sanatayakından ilgi duymaktadir. Babasının bir av köşkü olarak inşa ettirdiği Versailles'i genişleterek Fransa krallığının yönetildiği bir saray haline getirmiştir. Dönemin aristokratlarını gene Paris'den uzaklaştırıp, Versailles'a taşımıştır.Versay Sarayı'nın bahçesini barok dönemi eserleriyle düzenletmiştir.Devlet XIV.Louis yönetimi altındaki gerek pratik gerek ideolojik koşullar bakımından, her iki alanda önemli sınırlamalar bulunmamasına rağmen zirveye çıkmıştı. XIV.Louis için kişisel itibarla hanedanın ve ulusun itibarı ayrılmaz bir bütündü. Bu yüzden birçok Avrupalı hükümdara örnek olmuştu. Fransız politikacıların görevi fiilen saray memurluğuna, idareciliğe ve yürütücü memurluğa indirgenmişti. Kraliyet meclisleri ve eyaletlerdeki kraliyet görevlileri, idare memurları ve ordu komutanları; soyluları ve yerel dokunulmazlıkları hesaba katmakla birlikte, o zamana kadar Fransa'da söz sahibi olan siyasi güçlerin gerçek anlamdaki bağımsızlığına büyük darbe indirdi. Eyalet meclisleri kraliyet görevlileri tarafından yönetilmeye başlandı. Parlament'lerin işlevi adli yetkilerle sınırlandırıldı. Fransız kilisesini Roma kilisesinden bağımsız olduğu savunuldu. Kısa süre sonra bu devrim dönemine "Grand Siecle" (Büyük yüzyıl) adı verildi.

15 Şubat 2014 Cumartesi

Ey TÜRK milleti ÇİN'in tatlı sözüne yumuşak ipeğine sakın kanma , yok olursun.
ORHUN YAZITLARI
SULTAN VAHDETTİN İLE ATATÜRK 'TEN BİR ANI
Atatürk, Küçük Mabeyn’de Sultan Vahideddin’le yaptığı son görüşmeyi (15 mayıs 1919), sonradan Cumhuriyet devrinde şöyle anlatmıştır:
«Yıldız Sarayı’nın ufak bir salonunda Vahideddin’le adeta. diz dize denecek kadar yakın oturduk. Sağında, dirseğini dayamış olduğu bir masa ve üstünde bir kitap var. Salonun Boğaziçi’ne doğru açılan pencerelerinden gördüğümüz manzara şu: Birbirine muvazi hatlar üzerinde düşman zırhlıları, . bordalarındaki toplar sanki Yıldız Sarayı’na doğrulmuş … Manzarayı görmek için, oturduğumuz yerlerden başlarımızı sağa; sola çevirmek kafi idi.
« Vahideddin, hiç unutmayacağım şu sözlerle konuşmaya başladı:
«- Paşa, paşa, şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin. Bunların hepsi tarihe geçmiştir. Bunları unut. Asıl şimdi yapacağın hizmet -hepsinden mühim olabilir. Paşa, paşa, devleti kurtarabilirsin! dedi.
«~ Hakkımdaki teveccüh ve itimada arz-ı teşekkür ederim; elimden gelen hizmette kusur etmeyeceğime emniyet buyurunuz, dedim.
«Sonra:
«- Merak buyurmayınız Efendimiz, dedim; nokta-i nazar-ı şahanenizi anladım. İrade-i seniyye olursa hemen hareket edeceğim ve bana emir buyurduklarınzı bir an unutmayacağım.
«- Muvaffak ol! hitab-ı şahanesine mazhar olduktan sonra huzurdan çıktım.
«Seryaver Naci Paşa koridorda elinde ufak bir mahfaza içinde bir şey tutuyordu:
«- Zat-ı Şahane’nin ufak bir hatırası, dedi.
«Kapağının üzerinde Vahideddin’in inisyalleri işlenmiş bir saatti.
«- Peki, teşekkür ederim, dedim.
«Saati yaverim aldı. Sonra Yıldız Sarayı’ndan çıktığımızı ve hareket etmek üzere olduğumuzu gizlemek, saklamak ister gibi bir ihtiyatla, ayaklarımızın patırtısını işitmekten korkarak, saraydan uzaklaştık.»

14 Şubat 2014 Cuma

BABÜR ŞAHIN HİNDİSTAN HAKİMİYETİ
Semerkant'ta tutunamayacağını anlayıp güneye doğru çekilmeye karar veren Babür, 1518'de gerçekleştirdiği Güney Afganistan seferi ile Hayber Geçidi'ni aşıp Sind bölgesini ele geçirdi. 1519 yılının Kasım ayında Sind nehrini 1500 kişilik kuvvetle sallarla geçip Peşaver yakınlarına geldi. Beş defa Pencap’a sefer düzenledi ve bu seferler neticesinde, Pencap bölgesini ele geçirdi. 1522'de ise Kandehar'ı ele geçirdi. Daha önce beş kez Hindistan'a sefer düzenlemiş olan Bübür altıncı seferinde Hindistan'ın en güçlü lideri Delhi Sultanı, İbrahim Ludi ile Nisan 1526'da Panipat Savaşı'nda karşı karşıya geldi. Sultan İbrahim Ludi'nin 100.000 asker ve 1.000 filden müteşekkil büyük ordusunu 13.500 askeri ile 7 saat içerisinde büyük bir mağlubiyete uğrattı. Sultan İbrahim Ludi'nin 50 bin askeri savaş esnasında ölmüştür. Zaferin hemen ardından Delhi ve Agra'yı alıp Agra'yı başkent yapmıştır. Bu savaş onun en büyük zaferidir. Savaşın kazanılmasındaki en büyük etken, Babür'ün "asrımızın biriciği" şeklinde andığı Osmanlı subayı Mustafa Rumi'nin başında bulunduğu topçu taburuydu.[11] O dönemde o bölgede Babür'ün ordusu dışında hiç bir ülkenin ordusunda top kullanılmıyordu. Babür'ün kazandığı bu zafer, Hindistan'daki Timuri hanedanının başlangıcı olarak kabul edilir. Zaferden sonra Babür, Agra imparatorluk sarayına girerek kendisini Hindistan imparatoru ilan etti.
Babür'ün Panipat savaşında kazandığı zafer ve Delhi Sultanlığı'na son vermesi Hinduları korkutmuştu. Çitor Racası Rana Saga başkumandanlığında 200 bin piyade, 1000 süvari ve 1000 savaş filinden oluşan Hindu ordusuyla Babür'ün ordusu 15 Şubat 1527'de Kanya savaşında karşı karşıya geldiler. Sabah 9'da başlayan savaş birkaç saat içinde Babür'ün zafer ile sonuçlandı. Babür on mislinden fazla karşı kuvveti üstün ateşli silahlar ve taktik gücü ile yenilgiye uğratmıştı. Babür, Hindistan'ın son büyük hükümdarı olarak kabul edilen Çitor Racası Rana Saga'yı yendikten sonra Gazi unvanını almıştır. Bu zafer Babür'ün Müslüman olmayan bir hükümdara karşı kazandığı ilk zaferdi ve ona İslam dünyasında büyük ün kazandırdı.
KRALİÇE CLEVESLİ ANNE
(d. 22 Eylül 1515 - ö. 16 Temmuz 1557VIII. Henry'nin dördüncü karısıydı. Kral ile olan evliliğinin tamamlanmaması nedeniyle Kraliçe Anne taç giyememiştir. Kral ondan hoşlanmayarak evliliği iptal ettirmiş ve Anne'i kız kardeşi ilan etmiştir.Anne Cleves Dükü III. John ve karısı Julich-Berg Düşesi Maria'nın kızlarıdır. Babası öldükten sonra ağabeyi William Cleves Dükü olmuştur. 1526'da büyük kız kardeşi Sybilla, Saksonya Dükü II. John Frederick ile evlenmiştir. Anne'in ailesi luteryen ve reformcuydu. Anne'in portresi Hans Holbein tarafından çizilmiş ve Thomas Cromwell tarafından VIII. Henry'ye gösterilmiştir.Anne, Lord Lisle ve Thomas Cromwell gibi reformu destekleyenlerin yardımıyla VIII. Henry ile evlendirilmiştir. Henry ile ilk gecesinden sonra Kralın Anne'den memnun olmadığı açık şekilde görülmüştür. Kral onun kötü kokduğundan ve güzel olmadığından şikayet etmiştir. Kralın böyle davranmasının nedeninin Rochester Sarayı'ndaki karşılamada Anne'in Kral'ı tüm saray önünde küçük düşürerek gururunu kırması olduğu düşünülmektedir.
Anne halk ve saraylılar tarafından çok sevilmişti, gittiği her yerde hediyeler ve övgüler alıyordu. Ama yine de boşanmak isteyen Kral gerekçe olarak Kraliçe'nin önceden yapılmış bir evlilik anlaşması olduğunu ve evliliğin zaten tamamlanmadığını öne sürmüş ve evliliği iptal etmiştir. Anne henüz altı aylık kraliçeyken kocasından boşanmak zorunda kalmıştır. Başta Thomas Cromwell olmak üzere bu evliliğin ayarlanmasında aracı olan birçok isim vatan hainliğindenbüyücülükten ve komplo kurmaktan idam edilmiştir ve bunlarla birlikte birkaç papacı ve luteryen de öldürülmüştür.Anne boşandıktan sonra Kral tarafından saray, araziler ve bol miktarda para ile ödüllendirildi. Sonraki yıllarında Richmond Sarayı veHever Kalesi gibi saraylarda konakladı. Kral'ın 5. karısı Catherine Howard'ın idamının ardından Kralla tekrar evleneceği söylentileri çıksa da Anne bir daha kimseyle evlenmedi. Sonradan VIII. Henry ile son karısı Catherine Parr'ın nikahlarına katıldı. Anne en son I. Mary'in taç giyme töreninde halkın arasına karışmıştır.Anne Hever Şatosu'nda kırkikinci doğum gününden birkaç hafta önce öldü ve VIII. Henry'nin en uzun yaşayan ikinci karısı olarak tarihe karıştı.
BÜYÜK SELÇUKLUDA EĞİTİM,BİLİM,SANAT
Büyük Selçuklular, kendilerinden önce var olan medreselerde öğretimi sürdürdüler, ama bununla yetinmediler. Vezir Nizamülmülk’ün öncülüğünde ve onun adını taşıyan yeni medreseler kurdular. Nizamiye medreselerinin ilki 1067’de Bağdat'ta açıldı. Daha sonra Isfahan, Rey, Merv(selçukluların başkenti), Belh, Herat,Basra, Musul gibi kentlerde yeni Nizamiye medreseleri kuruldu. Medrese sisteminde programlı ve belli bir yönteme dayanan eğitim ilk kez bu medreselerde verildi. Medreselerde din konularının yanı sıra matematik, felsefe, dil ve edebiyat gibi dersler de okutuluyordu ve medreselerde zengin kitaplıklar vardı. Medreselerin dışında da ülkenin çeşitli yerlerinde kurulmuş kitaplıklar bulunuyordu. Melikşah döneminde önce Isfahan'da, sonra Bağdat'ta birer gözlemevi kuruldu. Büyük Selçuklular Arapça'yı din ve bilim dili, Farsça'yı edebiyat ve devlet dili, Türkçeyi ise saray ve orduda günlük konuşma dili olarak kullanıyorlardı.
Büyük Selçuklular, var olan kentleri bayındır hale getirirken yeni kentler de kurdular. Ülkenin pek çok yerinde yeni kurumlar ve yapılar inşa ettiler. Bunlar cami,medrese, kervansaray, hastane, köprü, çeşme, imaret, han, hamam, türbe ve kümbet gibi yapılardı.
Büyük Selçuklular, ince ve uzun minarelerle cami mimarisine yeni bir anlayış getirdiler. Isfahan'daki Mescid-i Cuma bu anlayışla yapılmış en eski örnektir. Büyük Selçuklu anıtmezarları olan kümbetler de yaygın mimari yapılardır. Kümbetler içten kubbe, dıştan ise piramit ya da konik bir çatıyla örtülüyordu. Dört köşeli, çok köşeli ya da yuvarlak formdaki Büyük Selçuklu kümbetleri genellikle iki katlı olarak yapılıyordu.Bu kümbetlerin alt kat mezar, üst kat ise mescit olarak kullanılıyordu.
Büyük Selçuklu sanatında hat (yazı), minyatür, ahşap ve taş oymacılığı, çinicilik, maden işleme, cilt ve çeşitli süsleme sanatları da gelişmişti.
BERKE HAN
Altınordu Devleti Hanı (1209-1266).Moğollar'ın 1236-1242 arasındaki Doğu Avrupa seferlerinde Batu Han'ın kardeşi ve komutanıydı. 1240'lı yılların başında müslümanlığı kabul etti. Bu bağlamda, Moğol Devletleri içinde müslümanlaşan ilk hanedan Altınordu Hanedanı oldu.
1257 yılında Altınordu tahtına çıktı. Anadolu Selçuklu hükümdarı Alaeddin Keykubad'ın kızı Melike Hatun ile evlenerek Anadolu Selçuklu sarayına damat oldu.
1259'da Litvanya ve Polonya'yı yenilgiye uğrattı ve topraklarını yağmaladı. 1265'te ise Bulgaristan ve Doğu Roma İmparatorluğu'nun Trakya topraklarını yağmaladı ve bu devleti vergiye bağladı.
Saltanatı döneminde İran'a hakim olan bir diğer Moğol devleti İlhanlı İmparatorluğu ile çatışmaya başladı. İlhanlı hükümdarı Hülagü'nün 1258'de Bağdat'ı yerlebir ederek Halife'yi öldürmesi, Müslüman olan Berke'nin tepkisini çektiği gibi, Büyük Moğol Hanı Möngke'nin Azerbaycan'ı İlhanlılara vermiş olması da bir başka ihtilaf konusunu teşkil etti ve iki Moğol devleti arasında 1262 yılında sıcak çatışma başladı. 1263 yılında Kafkas Dağları'nın kuzeyine harekat düzenleyen İlhanlı Ordusu Berke'nin yeğeni Nogay Han komutasındaki Altınordu ordusu tarafından Terek Nehri yakınlarında hezimete uğratıldı.
Bu savaş Moğol devletleri arasındaki ilk askeri çatışma olduğu gibi, Büyük Moğol İmparatorluğu'ndaki ilk çatlağı da teşkil etti.
1266'da Berke Han ölürken, arkasında iç huzurunu sağlamış, Müslümanlaşmış ve giderek barındırdığı yoğun Kıpçak nüfusu nedeniyle Türkleşen bir imparatorluk bıraktı.