Translate

14 Şubat 2014 Cuma

BERKE HAN
Altınordu Devleti Hanı (1209-1266).Moğollar'ın 1236-1242 arasındaki Doğu Avrupa seferlerinde Batu Han'ın kardeşi ve komutanıydı. 1240'lı yılların başında müslümanlığı kabul etti. Bu bağlamda, Moğol Devletleri içinde müslümanlaşan ilk hanedan Altınordu Hanedanı oldu.
1257 yılında Altınordu tahtına çıktı. Anadolu Selçuklu hükümdarı Alaeddin Keykubad'ın kızı Melike Hatun ile evlenerek Anadolu Selçuklu sarayına damat oldu.
1259'da Litvanya ve Polonya'yı yenilgiye uğrattı ve topraklarını yağmaladı. 1265'te ise Bulgaristan ve Doğu Roma İmparatorluğu'nun Trakya topraklarını yağmaladı ve bu devleti vergiye bağladı.
Saltanatı döneminde İran'a hakim olan bir diğer Moğol devleti İlhanlı İmparatorluğu ile çatışmaya başladı. İlhanlı hükümdarı Hülagü'nün 1258'de Bağdat'ı yerlebir ederek Halife'yi öldürmesi, Müslüman olan Berke'nin tepkisini çektiği gibi, Büyük Moğol Hanı Möngke'nin Azerbaycan'ı İlhanlılara vermiş olması da bir başka ihtilaf konusunu teşkil etti ve iki Moğol devleti arasında 1262 yılında sıcak çatışma başladı. 1263 yılında Kafkas Dağları'nın kuzeyine harekat düzenleyen İlhanlı Ordusu Berke'nin yeğeni Nogay Han komutasındaki Altınordu ordusu tarafından Terek Nehri yakınlarında hezimete uğratıldı.
Bu savaş Moğol devletleri arasındaki ilk askeri çatışma olduğu gibi, Büyük Moğol İmparatorluğu'ndaki ilk çatlağı da teşkil etti.
1266'da Berke Han ölürken, arkasında iç huzurunu sağlamış, Müslümanlaşmış ve giderek barındırdığı yoğun Kıpçak nüfusu nedeniyle Türkleşen bir imparatorluk bıraktı.
TİMUÇİN'DEN CENGİZ HAN'A
Temuçin'in yükselişi; Keraitler'in güçlü kralı Tuğrul Han'ın yardımıyla gerçekleşti. Temuçin, Tula kıyısındaki Kreaitlerin kralına hürmetlerini ve bağlılığını bildirmeye gitmişti (1175'e doğru). Vaktiyle Temuçin'in babası tarafından yardım gördüğünü hatırlayan Tuğrul Han genç adamı himayesine aldı. Tuğrul Han ile Temuçin bundan böyle müttefik olmuşlar ama Temuçin kesin şekilde Tuğrul'un himayesine girmiştir. Bu bağlılık, Temuçin'in Kerait kralına "babam han" demesinden açık bir şekilde bellidir. Bir müddet sonra Temuçin bir Merkit çetesi tarfından baskına uğradı ve ellerinden ancak karısı Börte'yi bırakarak kurtulabildi. Temuçin, kankardeşi (anda) Cacirat kabilesinin şefi Camuka ve Tuğrul Han üçü birlikte Merkitleri yenip Börte'yi kurtardılar. Temuçin ile Camuka'nın bozuşması uzun sürmedi. "Gizli Tarih" bir buçuk yıl göçebe olarak birlikte yaşayan iki önderin nasıl ayrıldığını anlatır. Temuçin dağa doğru, Camuka nehre doğru giderek konaklamışlardır. Tuğrul Han'ın Kin hanedanının desteği ile babasını öldüren Tatarlar'a karşı kazandığı zaferde Temuçin de Keraitlerin yanında savaşmıştır. Tuğrul Han bu savaşta "Wang-han" ünvanını almıştır.
Tuğrul Han'ın oğlu Sengün; Temuçin'in büyüyen gücünü kıskanmış ve o'na suikast planı yapmıştı. Tuğrul Han da oğlunun önerisine izin vermiş ve Temuçin'in karşısına gizli de olsa geçmişti. Temuçin Sengum'un isteklerini öğrenince, O'nu ve yandaşlarını mağlup etti. Tuğrul Han ve Temuçin arasındaki uzaklaşma ise, Tuğrul Han'ın kızını Temuçin'in oğlu Cuci'ye vermek istememesiyle başladı. Bununla da ayrı düşen Tuğrul Han ve Temuçin aralarında savaş doğdu. Tuğrul Camuka ile ittifak olarak Temuçin'e karşı geldiler. İttifakın kabilelerinden birçok üyenin de Temuçin'in saflarında yer almasıyla; Tuğrul bozguna uğratıldı. Bu bozgun sonunda da Kerait kabilesi tamamen yokoldu.
Bir sonraki tehdit ise Naymanlardan geldi. Camuka savaş sonrası buraya kaçmış ve takipçileri ile beraber sığınmıştı. Naymanlar Temuçin'e karşı teslim olmadılar ama yeteri kadar birlikleri Temuçin'i desteklemeyi tercih ettiler. 1201'de Kurultay Camuka'yı Gür Han, kainatsal yönetici, olarak seçti. Camuka'nın bu hareketi Temuçin karşısındaki en son taşkınlığı oldu. Camuka Temuçin karşısındaki kabileler ile bir koalisyon kurup Temuçin'e karşı tekrar savaş açtı. Bu sorundan önce, yine de, bazı generalleri Camuka'dan ayrıldı; aralarında Temuçin'in generallerinden Cebe Noyan'ın tanınan kardeşiSübedey Noyan da vardı. Birkaç muharebe sonrasında, Camuka'nun orduları tamamen yenildi ve Temuçin'e esir düştü.
Gizli Tarih'e göre, Temuçin Camuka'ya tekrar arkadaş olmalarını ve yanında olmasını teklif etti. Camuka bunu redetti ve onurlu bir ölüm (kansız, boynu kırılarak) istediğini iletti. Naymanlarla olan Merkit kabileleri de Sübüdey Noyan tarafından bozguna uğratıldı ve tamamı öldürüldü. Sübüdey daha sonda da Cengiz Han'ın en büyük kumandanlarından biri oldu. Naymanların yenilmesi Cengiz Han'ıMoğolistan'daki tek hükümdar yaptı. Tüm konfederasyonlar birleşerek Moğollar oldular.
1206'da, Temuçin Merkitler'i, Naymanlar'ı, Moğollar'ı, Uygurlar'ı, Keraitler'i, Tatarlar'ı ve diğer küçük kabileleri liderliği, arzusu ve isteğiyle birleştirdi. Bu uzun süredir Çin imparatorluklarına karşı birleşemeyen Moğolları birleştirmiş, ve tarihî bir an olmuştur. Kurultay'ın tekrar toplanmasıyla, Temuçin Cengiz Han ismini aldı. Cengiz Han öldükten sonraya kadar Kağan unvanını alamasa da; oğlu Ögeday bu unvanı alınca babasına verdi. Bu birleşme ile Cengiz Han uzun süredir aralarında savaşan kabileler arasında bir barış sağlamış olsa da, Moğol İmparatorluğu'nun diğer milletlerle olan savaşı ömrünün son gününe kadar devam etti. Birleşmenin olduğu dönemde; Moğolistan'da 200,000 kişi yaşarken, bunlardan 70,000'i asker idi.

13 Şubat 2014 Perşembe

IHLAMUR KASRI
Beşiktaş ve Nişantaşı arasındaki vadide yer alan Ihlamur Mesiresi'ndeki kasırdır. Buraya Abdülmecit tarafından Nigoğos Balyan '  “Merasim Köşkü” ile “Maiyet Köşkü” olarak adlandırılan iki kasır yaptırılmıştır. Bunlardan Merasim Köşkü, asıl Ihlamur Kasrı'dır. Yüksek bir subasman üzerine tek kattan oluşan dikdörtgen planlı köşk, kesme taştan inşa edilmiştir.
Merasim Köşkü'nün biraz ilerisinde bulunan Maiyet Köşkü daha sade bir yapıdır, iki katı olan bu yapıda, giriş cephesinde iki kollu bir merdiven bulunmaktadır. Girişin ortasında bir hol ve merdivenler ile köşelerde 4 adet oda yer almaktadır.Bugün, çevresinin gürültü ve karmaşasından kendini yüksek duvarlarla koruyan Ihlamur Kasrı çok eskilerden bu yana Ihlamur Mesiresi adıyla anılan bir dinlenme alanının içinde kurulmuş iki yapıdan oluşur. Havuzlu Ihlamur Mahalli, Muhabbet Bahçesi ve Hacı Hüseyin Bağı adlı üç bölümden meydana gelen bu dinlenme alanının, Sultan III. Ahmet döneminde (1703-1730) bir "hasbahçe"ye dönüştürüldüğü, I. Abdülhamit (1774-1789) ve III. Selim (1789-1807) dönemlerindeki düzenlemelerden sonra XIX.'ncu yüzyılın ilk yarısında Sultan Abdülmecit'in de ilgisini çektiği bilinmektedir. Sultan burada bulunan sade bir bağ evine sık sık gelerek dinlenir, bazı konuklarını, bu arada ünlü Fransız şairi Lamartine'i burada kabul ederek görüşürdü. Daha sonra da bu sade ve küçük kasrın yerine 1849-1855 yılları arasında, bugün bulunanları yaptırdı. Yapılardan biri Merasim Köşkü (törenler için düşünülmüş ve kullanılmıştır.) öbürüyse Maiyet Köşkü (Sultanın maiyeti, kimi zaman da haremi için kullanılmıştır) adlarıyla anılmış, ikisine birden de Ihlamur Kasrı (ya da kasırları) adı verilmiştir.
Maiyet Kasrı olarak tanınan, diğerine göre daha küçük boyuttaki yapıysa, dış süsleme açısından daha yalın olmakla birlikte benzer anlayıştadır. Bu yapının iç süslemeleri de oldukça yalın biçimde ele alınmıştır.
Sultan Abdülmecit'in genç yaşta ölümünden sonra, Sultan Abdülaziz, ağabeyinin sevdiği bu yapılara ve çevreye fazla olmamakla birlikte ilgi gösterir, meraklı olduğu horoz ve koç dövüşleriyle, güreşlerin bazılarını bu bahçede yaptırırdı. Sonraları V. Mehmet Reşat, sık sık buraya gelip dinlenmiş, onun zamanında İstanbul'u ziyaret eden konuklardan Bulgar ve Sırp Kralları 1910'da burada ağırlanmıştır.
TİR-İMÜJGAN KADIN EFENDİ
(16 Ağustos 1819-2 Kasım 1853) Sultan Abdülmecit'in eşi Sultan II. Abdülhamit'in öz annesidir.
Kökeni hakkında iki değişik görüş bulunmaktadır. Bir görüşe göre Trabzon'da esir pazarından alınma bir Ermeni kızıdır[1]. Diğer görüşe göre ise Çerkes' dir. Çerkes olduğunu savunan araştırmacılar buna kanıt olmak üzere Ayşe Osmanoğlu hatıralarında belirttiği gibi, II. Abdülhamit'in annesi için bizzat haremdeki cariyeleri kastederek: "Bunlar da çerkesdir, bizim validenin soyundan..." dediğini gösterirler.
Tîr-î-Müjgan Kadınefendi 10 Kasım 1841 tarihinde Sultan Abdülmecit'in eşi oldu. İki çocuk doğurdu. Birisi 22 Eylül 1842 tarihinde doğan Şehzade Abdülhamit, diğeri ise Seniha Sultan'dı. Tîr-î-Müjgan Kadınefendi, Şehzade Abdülhamit on yaşındayken eski ahşap Beylerbeyi Sarayı'nda veremden öldü. O yüzden Valide Sultan olamadı; oğlu Abdülhamit'i Piristû Kadın Efendi yetiştirdi. Cenazesi İstanbul Yeni Cami Cedit Havatin Türbesi'ne gömüldü.

12 Şubat 2014 Çarşamba

OTUZ YIL SAVAŞI SONUÇLARI
Savaşlarda ve savaşla beraber gelen kıtlık ve salgın hastalıklarda yüzbinlerce insan öldü. Burada, savaşan devletlerin kiraladığı paralı askerlerin yaptığı yağmanın yol açtığı yıkımın büyük rolü vardır. Savaşta en çok zararı Almanya gördü, 16. yy'da Avrupa’nın gelişmiş bir bölgesi olan Almanya’da 17. yy'dan 19. yy'ın ikinci yarısına kadar sürecek olan bir gerileme ve yerellik başladı.
Otuz Yıl Savaşı’nın en önemli siyasal sonucu, Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu’nun feodal bir karmaşaya sürüklenmesiyle Fransa’nın Kıta Avrupasında en güçlü devlet olarak ortaya çıkmasıdır. 19. yy.
'da Almanya İmparatorluğu kuruluncaya kadar Avrupa siyaseti Almanya’nın bölünmüşlüğü ve Fransa’nın üstünlüğü çevresinde dönecektir.
Roma Cermen İmparatorluğu’ndan başka İspanya Habsburgları da gerileme sürecine girmişti. Altmış yıldır İspanya egemenliği altında olan Portekiz 1640’ta bağımsız oldu. Benzer bir başarısızlık kolonilerde Hollanda’ya karşı görüldü.
30 Yıl Savaşı, Avrupa’nın gördüğü son büyük din savaşıdır. Habsburglara karşı Protestanları destekleyen Katolik Fransa örneğinde olduğu gibi artık devletlerin çıkarları, dinsel bağlılıklarının önüne geçmiştir. Bu açıdan Vestfalya ile modern diplomasi ve uluslararası ilişkiler esaslarının temelleri atılmıştır.
Artık Avrupa, kendi yasalarına göre davranan, kendi ekonomik ve siyasal çıkarlarını izleyen, istediği tarafta yer alan, ittifaklar kuran ve bozan modern bağımsız devletlerden oluşacaktır. Günümüz devletlerarası sistem Vestfalya ile kurulmuştur.
 ROCROİ YOLU
Olivares zamanının ilerisinde ve öngörüşlü bir kişiydi. İspanya’nın kendisi için barışa ve reforma ihtiyacının olduğunu söylemekteydi. İspanyol ordusunun Hollanda’daki savaşı yolunda gider gibi gözükse de durum yanıltıcıdır. Hollanda donanması yenilenmiş ve İspanyollara zarar verdirmektedir. Ayrıca Filipinler gibi İspanyol kolonilerine Hollanda saldırıları başlamış, ilerleme de kaydedilmiştir. 1627 yılı Kastilya ekonomisinin çöküş yılıdır. İspanyollar paralarının değerini devalüasyonla indirmiş, bu sayede savaşın masraflarının karşılanabileceği sanılsa da önceden Avusturya’da olduğu gibi enflasyon artmıştır. 1631 yılına kadar ekonomik kriz yüzünden ticaret trampa usulüne göre sürecek, hükümet ise kolonilerden vergi toplamakta yetersiz kalacaktır. Almanya’da bulunan İspanyol orduları ödenmeyen maaşlarını kendileri tahsil yoluna gidecektir. Hollanda ise geliştirdiği donanmasıyla İspanyol İmparatorluğunu ayakta tutan biricik yaşam kaynağı olan değerli maden ticaretine engel olmaya başlamaktaydı. 1628 yılında Hollandalı Amiral Piet Hein komutasındaki donanma İspanya’ya Amerika kıtasından gümüş getiren tüm konvoyu ele geçirecek ve İspanya’yı büyük bir servetten mahrum bırakacaktır. 1630 yılında ise Otuz Yıl Savaşı şiddetlenecek, İsveç kralı II. Gustav Almanya’yı işgal edecektir. İlerlediği bölgelerdeki Protestanlardan destek alan İsveç kralı beklenmedik şekilde ölecek ve ordusu ise 1634 yılında Nördlingen Savaşında yenilince ülkedeki Katoliklerin durumu rahatlayacaktır. İspanyol imparatoru durumu güçlüyken bir barış antlaşması imzalamak ister, en güçlü hasımları olan Branderburg ve Saksonya kabul eder ancak Fransa ve özellikle Kardinal Richelieu sorun çıkartmaktadır. Kardinal Hollanda’nın ve Protestanların en büyük destekleyicilerindendir ve Habsburgların gücünü Avrupa kıtasında azaltmak istemektedir. Kardinal, yeni imzalanan Praga Barışının Fransa’nın çıkarlarına uymadığını ilan edecek ve Kutsal Roma Cermen İmparatorluğuna ve İspanya’ya savaş açacaktır. Deneyimli İspanyol ordusu ilk başlarda başarı kazanacaktır, ordunun amacı kardinali yerinden etmektir. 1636 yılında İspanyol ordusu Paris yakınlarına kadar ilerlese de ekonominin zarar görmesinden çekinen komutanlar daha fazla ilerlemeyeceklerdir. Fırsat kaçıran İspanyollara karşı yeniden toparlanan Fransız Ordusu düşmanları sınıra püskürtecektir. Dover Deniz Savaşında ise İspanyol donanması Hollanda donanmasınca yenilecektir. Böylece İspanya’nın Hollanda’yı ortadan kaldırma amacının başarıya ulaşmayacağı belli olacaktır. 1643 yılında Fransız ordusuna karşı küçük çaplı bir muharebede yenilen İspanyol ordusunun aldığı yenilgi büyütülecek ve yeniden iki cephede savaş durumuyla karşı karşıya kalınacaktır. Savaşın askeri değeri olmasa da propaganda değeri olmuş, Kardinal Mazarin’in zafer kazanması efsaneleştirilmiştir. Sembolik olarak Rocroi Savaşı İspanya’nın kıta Avrupasındaki siyasi ve askeri etkisinin sonunu işaret eder, Otuz Yıl Savaşları ise Fransa’nın lehine sonuçlanacaktır.
YENİ DÜNYANIN FETHİ

İmparatorluğun dış siyaset açılımlarından en hızlı gelişen Atlantik’de bulunan yeni dünya olacaktır. Osmanlı İmparatorluğu tarafından önü kesilen Uzak Doğunun zenginliklerine ulaşabilmek için yeni ticaret yolları aramak amacıyla girişilen seferlerde İspanyollar ve Portekizliler coğrafi keşiflerde bulunacaklardır. Kendi reconquistalarını İspanya’dan önce tamamlayan Portekizliler Afrika kıtasının etrafını dolaşacak ve Osmanlılar, Cenevizliler ve Venedikliler tarafından kapatılan ticari yollardan bağımsız şekilde Uzak Doğuya ulaşan ticaret yollarını açacaklardır. Bu sayede Portekiz İmparatorluğunun temeli atılacaktır. Kastilya ise Emevileri ülkeden tamamen attıktan sonra ise Kristof Kolomb’u destekleyecek ve Uzak Doğuya çıkacak alternatif bir yol bulup Japonya, Çin gibi ülkelerle Portekizlere muhtaç kalmaksızın ticareti geliştirmeyi deneyeceklerdir. Seferinin sonunda Kolomb, nereye geldiğini bilmeksizin Amerika kıtasını keşfedecek ve kıtanın İspanyollar için fethini başlatacaktır. Keşfedilen yeni topraklar Katolik krallar için ele geçirilecektir. Buna Portekiz itiraz edecektir. Sonunda Papa VI. Alexander, Tordesillas Antlaşmasıyla yeni dünyayı Cabo Verde’den 370 lig uzaklıkta olacak şekilde hayali bir çizgiyle ikiye ayıracak ve iki imparatorluk arasında pay edecektir. Bu şekilde İspanya, Portekiz hakimiyetindeki bugünkü Brezilya’nın olduğu yer hariç yeni kıtanın büyük kısmının hakimi olacaktır. Papalık kurumunun bu ilahi kararı İspanyol yayılmacılığının resmi dayanağı olmuştur. Hispanyola adasının ele geçirilmesini takiben koloniciler kıtanın içlerine doğru ilerlemeye başlarlar. Daha fethedilecek çok geniş araziler olduğu yolunda alınan bilgiler doğrultusunda yayılma hız kazanacak ve yeni fetihler yapılacaktır. Juan Ponce de León, Porto Riko’yu; Diego Velázquez Kübayı; Alonso de Ojeda Venezuela’yı; Diego de Nicuesa Nikaragua ve Kosta Rika’yı; Vasco Núñez de Balboa Panama’yı ve Pasifik Okyanusu kıyılarını keşfedecektir. Yıllar sonra II. Felipe iktidarında imparatorluk yeni zenginlik kaynaklarıyla beraber güçlenecek ve Avrupa’daki egemenliğini sağlamlaştıracak ancak amerika’dan akan değerli madenler yüzünden enflasyon yaşanacak ve İspanyol sanayi durma noktasına gelecektir. Güçlü ekonomilerde olduğu gibi İspanyol ekonomisi de hammadde olarak dışa bağımlı durumda kalır, daha yoksul ülkelerin başta elle yaptıkları basit üretim sonraları atelyeler sayesinde gelişecek ve sanayi devrimi ile Fransa, İngiltere gibi ülkeler öne geçecektir. Değerli madenlerin aşırı bol bulunması durumu Salamanca Üniversitesi'nde tartışmalara yol açacak ve diğer Avrupa ülkelerinin daha gündeminde olmayan ekonomik sorunlar tartışılacaktır. Diğer taraftan yapılan savaşların aşırı giderleri artmakta ve başarısızlık durumunda heba olmaktaydı. II. Felipe’den sonra başa gelen I. Carlos kendisini Avrupa siyasetinin orta yerinde düşmanlar arasında bulacak ve sürekli savaşlarla ekonomisi zayıflayacaktır. Artık Ceneviz, Almanya gibi ülkelerin bankerlerinden borçlar alınmakta, bunlara karşı monarşinin eli zayıflamaktadır. Aynı duruma Hollanda ve İngiltere koloni imparatorlukları da daha sonra düşeceklerdir.