
Marcello Malpighi'den önce anatomi bilginleri ancak vücudun bölümlerini ayırdedip iç organların biçimleri üzerine bilgi verebiliyordu.
Canlı maddenin bir parçasını mikroskopla inceleyen Marcello Malpighi, canlı organların çeşitli dokulardan, bu dokuların da çıplak gözle görülmeyen, değişik biçimlerde hücrelerden meydana geldiklerini ispatlamayı başarmış oldu. Malpighi, hücrelere ütrikül veya kesecik adını vermiştir.
Malpighi, 1660 yılında bir kurbağanın vücudundan aldığı zarda, kılcal damarlara rastladığını bildirmiştir: "Denemelerim sonuçlanıncaya kadar bütün kurbağa neslini yokettim!"
Mikroskopla çalışmalarına devam eden Malpighi, akciğerlerin bir kesecik yığınından ibaret olduğunu ve her keseciğin bir kılcal damar ağıyla çevrili bulunduğunu ispatladı. Bu keseciklere günümüzde de kullanılmakta olan alveol (petek gözü) adını verdi. Daha sonra bu alveolların soluk borusuyla (bronş) olan ilgisini ve kanın, havayla doğrudan değil de, çok ince bir zar aracılığıyla temasa geçtiğini keşfetti. Oysa o çağda, bu buluşun tersine içilenlerin akciğerlere gittiğine inanılıyordu. Bu önemli buluştan sonra Malpighi kanı incelemeye başladı. Çalışmaları sırasında kırmızı cisimcikler dikkatini çekmişti. Daha sonra üstderinin yapısını inceledi ve bugün Malpighni tabakası adı verilen, üremenin gerçekleştiği tabakayı keşfetti. Bu araştırmalar sırasında Malpighi, dil dokularını da inceledi, tomurcukların tad organı olduklarını buldu.
Daha sonra sırayla karaciğer, dalak ve böbrek dokularını inceledi. Bütün bu organlarda çeşitli cisimciklerin varlığını meydana çıkardı. Böbreklerdeki Malpighi piramitleri bunların en ünlüleridir.
Malpighi, araştırmalarına ara vermeyerek dişler, kemikler ve beyin üzerinde de incelemeler yaptı. Bu çalışmalarda mikroskop, onun en önemli yardımcısı olmuştur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder