ŞEHNAME'NİN ETKİLERİ
Şehnâme’nin Firdevsî tarafından 10. yüzyıl’ın sonunda kaleme alınmasından sonra, Doğu edebiyatlarında Şehnâme yazma geleneği başlamıştır. Pek çok şair, Şehnâme kahramanları etrafında oluşturdukları müstakil eserlerle bu geleneğin yerleşmesini ve devamını sağlamıştır. Türk edebiyatında, Arapça ve Farsça tercümelere dayalı hikâyeler anlatan meddahtipindeki hikâyecilere Firdevsî’nin Şehnâme’sinden hareketle “Şehnâme-hân (Şehnâme anlatıcısı)” denildiği de görülmektedir. Evliya Çelebi de, Şehname'nin Bursa içindeki kahvelerde meddahlar tarafından ezberden okunduğunu anlatır.
Osmanlı sahasına baktığımızda, Osmanlı şairlerinin de bu gelenekten oldukça etkilendikleri görülür. Özellikle Divan edebiyatının kuruluş ve gelişme yıllarında bu etki oldukça üst düzeydedir. Şiirde övülen kişiler Şehnâme kahramanlarıyla karşılaştırılmış; bu beyitlerin anlamsal kurguları, yine onlara telmihlerde bulunularak oluşturulmuştur.

Şehnâme, tarihte yaşandığı kabul edilen İran-Turan savaşlarına ve ilişkilerine ışık tutması bakımından da önemli bir kaynaktır. Firdevsî’nin zaman zaman övdüğü, zaman zaman da kendi milletini yüceltme adına küçümsediği Efrasiyâb’ın İskit destan kahramanı olduğu pek çok kaynakta belirtilmektedir.İskitler çoğu araştırmacıya göre irani bir kavim ve Medler arasında absorbe olup kayboldular.
14. yüzyılın sonununda, her nasılsa, Firdevsî epiği, yerini çoğu kez daha kısa benzetme epiklere bırakmıştır. Çoğunlukla “ikinci“ veya “son“ olarak tanımlanan epikler ki bunlar Garšāsp-nāma, Borzu-nāma, Bahman-nāma ve Sām-nāma gibi epikler dahil edilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder