Translate

15 Eylül 2013 Pazar

İMPARATOR DİOCLETİANUS ' REFORMLARI
Roma İmaparatorluğu'nu neredeyse yıkılmanın eşiğine getiren elli yıldan uzun süren iç dengesizliklerin ardından Diocletianus konumunu güvenli hale getirerek kayda değer bir başarı sağlamıştı. Diocletianus Roma'nın mevcut devlet yapısının sürdürülemez olduğunu düşünüyordu. Önceki nesillerde yaşanan kargaşaları engellemek ve imparatorluğun devamını sağlamak için bir dizi reform başlattı. Bu reformların arasında daha kolay yönetilir hale getirmek için imparatorluğun bölünmesi, imparator seçimi için yeni bir sistem, otokratik bir yönetim ve cumhuriyetçiliğin kalan tüm izlerinin temizlenmesi ve enflasyonla mücadeleyi amaçlayan ekonomik reformlar vardı.
İmaparatorun konumu başlangıçta anayasal bir hükümdar olarak dikkatlice maskelenmiş bir diktatörlük mevkiiydi. Meşruiyetini büyük ölçüde karmaşık bir cumhuriyetçi unvan ve uygulamalar düzeninden alan imparator Princep haline geldiğinde ("eşitlerin birincisi", yani "Principate") gücünün büyük bölümünü lejyonlar ve imparatorluk muhafızlarına kumandanlık etmesinden alıyordu. Bu durum tüm imparatorluk unvanları içinde en önemlisi ve imparator kelimesinin kökeni olan imperator (En yüksek kumandan) unvanıyla yansıtılmıştır. Bu düzenlemeler imparatorluğun ilk iki yüzyılında işlemişti. Ancak Septimius Severus döneminden itibaren yöneticiler cumhuriyetçi kuralları giderek zayıflatmaya ya da hepten yoksaymaya ve anayasal hükümdardan ziyade daha fazla diktatör gibi hüküm sürmeye başladılar. Bu süreç makamın temellerinin ve meşruiyetinin altını kazmaya başladı. Diocletianus makamın daha itibar sahibi ve daha dengeli hale gelmesi için askerî güçten daha fazlasına dayanması gerektiğini farketmişti. Bu yüzden imaparatorluk meşruiyeti için dine dayalı bir temel oluşturmaya çalıştı. Buna göre kendisi yarı ilahi bir hükümdar ve yüksek konumda bir rahip olacaktı. Eski cumhuriyet unvanı Pontifex Maximus yeni bir önem kazanmaya başlayacaktı.
Diocletianus kendine Dominus et deus ("Efendi ve Tanrı" yani Dominate) şeklinde yeni bir unvan seçti. Ayrıca kendisi Jovius, Maiximian da Herculius unvanını aldı. Böylece kendilerini Jüpiter ve Herkül ilişkilendirmişlerdi. Diokletian gerçekten bir tahtta oturuyordu. Halk içinde gözükmezdi ve şayet huzuruna çıkılacaksa ziyaretçi yere uzanmak ve kesinlikle imparatora bakmamak zorundaydı. Ancak belki cüppesinin eteğini öpebilirdi. Bu şekilde Diokletian mesafeli, gizemli, teokratik ve otokratik bir makam yaratmıştı.
Edward Gibbon'ın bir analizine göre Diocletianus bu törenleri kibirinden ötürü yaratmamıştı. İmparatora yönelik bu tip azamet Augustus'un döneminden beri vardı. Ancak Augustus bunu gizlerken Diocletianus bunu açıkça teşhir ediyordu.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder