Translate

30 Nisan 2014 Çarşamba

I.MURAD'IN SALTANATININ DEĞERLENDİRİLMESİ
I. Murad Osmanlı tarihinde ilk Sultan lakabı ile tanınan hükümdardır. 27 yıllık saltanatı sırasında Anadolu ve Rumeli'de 37 önemli muharebe yapmış ve bunlardan hepsini zaferle sonuçlandırmıştır.
Şahsi karakterlerine gelince tarihlerde "orta boylu, uzun boyunlu, değirmi çehreli, seyrek dişli, koç burunlu, şahin bakışlı" olarak betimlenmiştir.Az ve güzel konuşması, cengaverliği ve avcılığa düşkünlüğünden söz edilmiştir. Katıldığı savaşlarda çarpışmalar başlamadan önce ordusuna yaptığı ateşli moral verici söylevler hala rivayet edilmektedir. Neşrî Tarihinde şöyle tasvir edilmiştir:
Atası gibi hayır sahibi idi. Cemi ömrünü gazaya sarfetmiştir. Osmanoğullarında bunun ettiği gazayı hiçbir padişah etmemiştir. Dahi avı gayet sever idi ve nice bin altın ve gümüş halkalı itleri vardı. Doğanları yine öyle idi.
Yabancı kaynaklar ondan "kibar şövalye" olarak bahsederler. Müneccimbaşı Tarihi ise adaletinden, iyilikseverliğinden ve merhametinden söz eder.
Öldükten sonra sanki kutsallığa yükseltilmiştir ancak zamanında pek dindar olmadığı hakkında bazı ipuçları bulunmaktadır. Dimitri Kantemir tarihi Bursa kadısının bir özel davada I. Murad'ın şahitliğini cemaatle birlikte namaz kılmaması nedeniyle kabul etmediğini hikâye eder.Ancak Ahiler arasında en yüksek mertebeye ulaştığı, yaptırdığı bir vakfiyenin kitabesinde "Ahilerden kuşandığım kuşağı Ahi Musa'ya kendi elimle kuşattım" cümlesinden çıkartılabilmektedir.
Hayırları ile ilişkili olan 1385 tarihli Vakfiye belgesi Arapça olarak elimizde bulunmaktadır. Bursa'nın Çekirge semtinde Hüdavendigar Camii ve imaret, medrese, misafirhane, türbe ve kaplıcayı kapsayan külliyesi vardır. Ayrıca Bursa Hisarı'nda Hisar Camii, Bilecik ve Yenişehir'de camiiler ve zaviye ve annesi adına İznik'te bir imaret yaptırmıştır.
Osmanlı devlet idaresi I. Murad döneminde küçük bir beylik idaresinden bir Sultanlık idaresi şekline dönüştürülmüştür. I. Murad döneminde 'Devlet hükümdar ve sülalesinin ortak malıdır.' anlayışı kalkmış yerine 'Devlet hükümdar ve oğullarının ortak malıdır.' anlayışı gelmiştir. Edirne'nin Osmanlılar eline geçirilip ikinci bir başkent durumuna geçirilmesi I. Murad döneminde başlamış, Rumeli Beylerbeyliği kurulmuş ve bu Osmanlı devletinin bir Balkanlar ve Avrupa devleti olduğu gerçeğini vurgulamıştır. Vezirlerin sayısı artmıştır. Divan üyelerinin sayısı artırılmıştır. Devletin malî bünyesi ortaya çıkartılmış ve Defterdarlık makamı oluşturulmuştur. Çağının en ileri profesyonel askerî organizasyonu olan Yeniçeri ocağı kurulmuştur.
1860 ŞAM OLAYI
Tanzimat ve Islahat fermanlarının Osmanlı Devleti'nde Hıristiyan halka eşit haklar tanıması, Müslüman kamuoyunda büyük hoşnutsuzluk yarattı, Lübnan'la Suriye'de karışıklıklar çıkmasına neden oldu. Hıristiyan Marunilere karşı olan bu hareketler, çeşitli mezheplerden 20-25 bin Hıristiyanın yaşadığı Şam'a da sıçradı. Bir sokak kavgasından alevlenen olay, kısa sürede tüm kente yayıldı; silahlı Müslümanlarla Dürziler Hıristiyan mahallelerini basarak buralarda yağma ve katliama giriştiler. Şam valisi ve Arabistan ordusu müşiri Nazır Ahmet Paşa, buyruğundaki askerle işe karışacağı yerde, subaylarının önerisine kapılarak konağına kapanınca, iyice büyüyen olayda Amerikanve Hollanda konsolosları da öldürüldü. Ancak, Türkiye'ye sığınıp Şam'a yerleşmiş olan Cezayirli mücahit Abdülkadir bin Muhittin, kendi adamları dışında Şam'daki Cezayir göçmenlerini de çevresine toplayarak Hıristiyan mahallelerinde hemen koruyucu önlemler aldı; böylece Fransız konsolosu başta olmak üzere 2 bin Hıristiyanın canını kurtardığı gibi, olayın yatıştırılmasında da çok önemli rol oynadı.
Uluslararası bir nitelik kazanan Şam Olayı üzerine Hariciye nazırı Keçecizade Fuat Paşa Bâb-ı Âli tarafından sınırsız yetkilerle Suriye'ye gönderilirken, öteki Avrupa devletlerinin onayını alan III. Napoléon da buraya Hıristiyanları korumak amacıyla general Beaufort d'Hautpoul komutasında 6 bin kişilik bir Fransız birliği yolladı. Britanya donanması da Suriye ve Lübnan kıyılarına demir attı.
Ancak, görevlerini kötüye kullandıkları gerekçesiyle Şam valisi Ahmet Paşa ile birlikte 5 yüksek rütbeli subayı kurşuna dizdirmek; katil zanlısı 56 kişi başta olmak üzere suçlu bulunan zaptiyelerden 111'ini daha astırmak; başka birtakım görevlilere de kürek ve sürgün cezaları vermek gibi aşırı sert önlemlere başvuran ve zarar gören Hıristiyanlara 75 milyon kuruş tazminat ödeten Fuat Paşa, general d'Hautpoul'e yapacak iş bırakmadığı için Fransız ordusu geldiği gibi gitmek zorunda kaldı. Böylece Şam Olayı nedeniyle Suriye'ye yabancı müdahalesi önlenmiş oldu.

25 Nisan 2014 Cuma

OSMANLI MECLİSİNİN KAPANMASI MART 1920
16 Mart 1920'de Meclis-i Mebusan da dahil olduğu halde Babıali ve bütün hükümet daireleriyle beraber İstanbul, İngilizler tarafından cebren ve resmen işgal edilmiştir. İngiliz birlikleri İstanbul'da bulunan, başta Rauf Bey olmak üzere önde gelen Milli Mücadele yanlısı milletvekillerini tutukladılar. Ayrıca telgrafhaneler de işgal altına alınmış ve resmi makamlar arasında iletişim imkânı kalmamıştı. Bu şartlara göre, Anadolu, İstanbul ve resmi makamlarla ortak hareketten mahrum kalmıştı.
İstanbul’daki olağanüstü hal, ortaya Osmanlı Devletinin kimin idaresi ve hangi güçlerin kanunlarının geçerli olduğu sorunu ortaya çıkarmıştır. Bu durumda Mustafa Kemal, Temsil Heyetinin başkanı olarak: "Bu hareketin Anadolu’da Osmanlı Kanunlarının yürürlüğünü engellemeyeceğinden ve her ne şekilde olursa olsun alınacak önlemlere Osmanlı milleti uygarlık yeteneği özellikle dikkat çekici bulunduğundan kanun dışında hiçbir işlem yapılmaması ve bütün görevlerin özenle yapılması hayatımızın gereklerindendir" diye genelge yayınlamıştır .
Bunun üzerine Meclis 18 Mart 1920 tarihinde toplanarak kendini feshettiğini açıkladı. Meclisin kendini feshettiği açıklaması padişahın 11 Nisan 1920'de ikinci meşrutiyetin sona erdiğini açıklaması ile bir başka Meclis oluşturma yolunu kapatmıştır. Aynı gün Şeyhülislâm Dürrizâde Abdullah'ın, "Padişah ve Halife kuvvetleri dışındaki millî kuvvetleri kâfir ilan eden ve katlinin vacip" olduğunu bildiren fetvası "Takvim-i Vekayi"de yayınlandı. Padişah Osmanlı Devleti'nin tarihinde bir bölümü kapatmayı amaçlamış ve kendi otoritesi dışında bulunan bütün güçlerin (millî kuvvetleri) devlet karşıtı olduğunu ilan etmiştir. Padişah ve atadığı hükümetler Osmanlı devletinin idaresine tek otorite durumuna gelmişlerdi.
SALİH BOZOK
(1881, Selanik - 25 Nisan 1941, İstanbul), Türk asker, Atatürk'ün yaveri ve milletvekili.1881'de Selanik'de doğdu. Mustafa Kemal'in mahalle ve okuldan arkadaşı, yaşça da akranıydı. Harp Okulunu aynı yıl bitirdiler. Salih Efendij andarma sınıfına seçildi, Mustafa Kemal ise Akademiye devam ederek kurmay oldu. Mustafa Kemal Milli Mücadeleyi başlatmak üzere Anadolu'ya geçmeden önce ve Suriye Cephesi'nde bulunduğu sırada Salih Efendi'yi başyaver olarak yanına getirtti. Sürekli beraberlik böyle başladı. Mustafa Kemal Meclis Başkanı iken Meclis Başkanlığı Yaverliği, Mustafa Kemal Atatürk Cumhurbaşkanı seçildikten sonra Cumhurbaşkanlığı Yaverliği yaptı. Atatürk'ün ölümü üzerine, "Başkomutan yaversiz gidemez!" diyerek uzun süredir planladığı gibi kalbine kurşun sıkarak intihar teşebbüsünde bulunmuştur. Söz konusu bu intiharın da son sahne olarak kullandıldığı, Zülfü Livaneli tarafından senaryosu yazılarak yönetilen Veda filminde ise; Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile Salih Bozok Beyefendi'nin yakın ilişkisi, dostlukları ve birlikte verdikleri mücadele dolu yıllar beyaz perdeye aktarılmış; Atatürk'e dair sade ama etkili bir sinema çalışması olarak tarihe not düşmüştür.Kurşunun kalbini sıyırması nedeniyle hayatta kalmayı başarmıştır. Atatürksüz geçen kısa yaşamında milletvekilliği yapmış, 25 Nisan 1941'de vefat etmiştir.
Salih Bey yarbaylıktan emekliye ayrıldıktan ve TBMM 2. Dönem'de (o dönemdeki adı Bozok olan Yozgat'tan) milletvekili seçildikten sonra da Mustafa Kemal'in yakınında kaldı. 4. Dönem'e kadar Yozgat ve daha sonraki dönemlerde Bilecik milletvekili seçildi.

24 Nisan 2014 Perşembe

BAĞDAT KÖŞKÜ
Kitabesi revan köşkü ile aynı olan Bağdat köşkünün yapımına, IV. Murat Bağdat seferine giderken başlanmış ve 1639 yılında da yapımı bitirilmiştir. Ancak Naima’nın yazdıklarından köşkün iç mekanındaki süslemelerine IV. Murat’ın ölümünden sonra da bir süre daha devam edildiği anlaşılmaktatır.
Bağdat köşkünün plan şeması yine IV. Murat tarafından yaptırılmış olan Revan köşkü’nün planı ile benzerlik göstermektedir. Köşkün planı, kubbeli mekanın dört eyvanla genişletildiği sekizgen şemadan oluşmaktadır. Eyvanların mekandan daha fazla yararlanabilmek hatta manzara yönlerini arttırmak amacıyla kullanıldığı düşünülebilir.
Dekorasyonu ile klasik Osmanlı sanatının en yüksek noktasını temsil edebilecek özelliklere sahip olan Bağdat köşkünde kullanılan çinilerin, o döneme ait ahkam defterleri eksik olduğundan nerede yaptırıldığı saptanamamıştır. Bu dönemdeki Osmanlı çiniciliğinin en seçkin örnekleri olarak gösterilen bu çiniler bir önceki yüzyılda yapılmış çinilerle karıştırılarak kullanılmış olabilir. Öte yandan köşkün iç ve dış mekanlarında boya ve sıva yerine renkli mermerlerle beraber çini kullanımı, değişime karşı bir tutum olarak da kabul edilebilir. Zira bu yapılar için çini, sürekli kullanımı gerektiren bir kaplama malzemesi olarak tercih edilmiştir. Köşkün tavan süslemeleriyle de klasik devrin tesiri altında kaldığı ve bunların XVII. Yüzyılın ilk yarısının en önemli tavan süslemeleri olarak değerlendirilmelerine karşın cephe kaplama biçimlerindeki yenilik, köşkte klasik Osmanlı sanatıyla beraber yeni arayışların da etkili olduğunu göstermektedir.
Köşk ünlük saray yaşamında padişahın sabah namazından sonra kahvesini içtiği dinlenme mekanı olduğu gibi önemli tarihi olaylara da sahne olmuştur. Sonraki dönemlerde I. Abdülhamit (1774-1789) ve III. Selim (1789-1807) dönemlerinde köşk has odanın kütüphanesi olarak kullanılmıştır.
I. Abdülaziz döneminde (1830-1876) köşkün revaklarının arası ahşap doğramalı camekanlarla kapatılmıştır.V Mehmet Reşat döneminde (1912) revaklar arasındaki ahşap doğramalar kaldırtılmış fakat 1939 yılında bu revakların arası, demir doğramalı camekanlarla kapatılmıştır. 1972 yılında da bu demir doğramalı camekanlarla kapatılmıştır. 1972 yılında da bu demir doğramalar tekrar kaldırılarak Bağdat Köşkü bugünkü görünümüne kavuşmuştur.
Kesme taştan inşa edilmiş yapının kaide kısmındaki taş örgüler kaplanmamıştır. Asıl köşk katında ise duvarlar mermer kaplamaların ardında gizlenmiştir. Köşkün revaklarını oluşturan kemerler beyaz mermer ve kırmızı hereke taşından örülmüştür. Kemerler arasında kalan beyaz mermer yüzeylerin içine de kemer bingilerinin üzerine gelecek biçimde hem içte hem dışta dairesel kırmızı porfir kakılmıştır. Revağı oluşturan kemerler beyaz mermer sütunlardan olup, başlıkları badem moriflidir. Revağın döşemesi kesme taşla kaplanmış tavanı ise çıtalarla bezenmiş ve yeşile boyanmış ahşap kaplamadır. Revak sütunları arasında beyaz mermerden yapılmış şebekeli korkuluklar yer alır. Dış cephe alt pencerenin üst kotundan sonra beyaz zemin üzerine enginar ve nar çiçekleriyle bezenmiş çinilerle kaplanmıştır.
Alt pencere ile baş pencereler çift sıra giden mavi renkli bordürlerle çerçevelenmiştir. Köşkün iç mekanı ise pencere ve kapı söveleri ile dolap kapakları dışında zeminden kubbe kasnağına kadar çinilerle kaplanmıştır. Alt pencerelerin üst hizasında köşkün duvarları boyunca devam eden çini kitabede Besmele ile başlayan Ayet-el Kürsi ve La ikrahe fiddin ayeti vardır.
Bağdat köşkünün kapı ve pencereleri ile dolap kapakları abanoz ağacından yapılmıştır. Köşkün asıl kapısı dışındaki diğer üç kapısı ile pencere ve dolap kapakları fildişi sedef ve bağa kakmalıdır. Zemin altıgen tuğla kaplanmış olup alt pencerenin parmaklıkları da geometrik formlu şebekelerden oluşmaktadır.
KRAL I.CHARLES
İskoçya kralı VI. James ve Danimarkalı Anne'nin ikinci oğlu olarak 19 Kasım 1600 tarihinde dünyaya geldi. Babası İskoçya Kralı idi. Charles çok zayıf ve hastalıklı çocukluk geçirdi. İngiltere Kraliçesi olan I. Elizabeth 1603'de çocuksuz öldüğünde, İskoçya Kralı olarak VI. James adını taşıyan babası İngiltere tahtına da I. James adı altında kral olarak çıkartıldı. Babası bu iki krallık unvanını şahsında toplamakla beraber hukuken ve fiilen İskoçya Krallığı ile İngiltere Krallığı birbirinden ayrıydı. Babası İngiltere'ye tahta geçmek için gittiğinde bile uzun seyahate sağlığı uygun olmayacağı için Charles İskoçya'da birakıldı ve ancak 4 yaşına girdiği zaman Londra'ya gidebildi.
Charles'in ağabeyi Prens Henry hem İskocya Krallığı ve hem de İngiltere Krallığı veliaht prensiydi ve hem küçük boyu, cüssesi ve görünüşü hem de hareketleri ve akıllığı dolayısıyla Charles'dan daha üstün bir kişi olarak görünmekteydi. Ama 1612 tarihinde ağabeyi Prens Henry tifodan hayatını kaybetti ve Charles hem İngiltere Krallığı hem de İskoçya Krallığı için veliaht prens ilan edildi. Ağabeyi ölmeden Charles'ın en yakin arkadaşı, ayni zamanda babasının da yakin dostu olan, Buckingham Dükü George Villiers idi. Buckingham Dükü çok zengin ve politik olarak çok güçlü idi; ama şahsı ve politik tutumları dolayısıyla halk tarafından hiç sevilmemekte idi.
Veliaht prens olduğunda Charles'ın ilk uğraşı kendi ve hüküm ettiği ülkelerin siyasi durumuna katkı yapacak bir es bulmaya çalışmak oldu. 1620'li yıllarda I. James İspanya ile yakınlaşmak için İspanya Kralı ve Kutsal-Roma Germen İmparatoru III. Filip'in en küçük kızı Maria Anna'yi oğluna eş olarak almayı kararlaştırdı. Bunun için Charles ve Buckingham Dükü 1623'de zor geçen bir deniz seyahatinden sonra İspanya ve Madrid'e gidip görüşmeler yaptılar. Ama Maria Ana bir Protestanla evlilik yapmak istememekteydi ve Charles da Katolik olmayı istemediği için yapılan müzakereler sonuçsuz kaldı. Zaten Anglikan Protestan olan İngiliz halkının coğunluğu, krallık sarayları ve hükümet idarecileri ve İngiltere Parlamentosu koyu Katolik olan İspanya ile ilişkilerin iyileşmeşini istememekteydi. İspanya'dan dönerken Charles ve Buckingham Dükü Fransa'ya uğradılar ve Fransa kraliyet ailesinin misafiri oldular. Charles burada Fransa Kralı XIII. Louis'in kız kardeşi (ve bir suikastle öldürülmüş olan IV. Henri'nin en küçük kızı) "Henrietta Maria" ile tanıştı.
1624'de İngiltere Kralı I. James İspanya ile bir savaşa girmek için yeni vergiler salmak için İngiltere geleneklerine göre gerekli olarak yeni bir parlamento seçtirip topladı. Bu parlamentodan veliaht Charles ile Fransa Prensesi Henrietta Maria'nın evlenmesi için izin istedi. Fakat Henrietta Marie Katolik idi ve Parlamento ancak I. James ile Charles'in, prenses/kraliçenin maiyetinde olan kişilere dinsel hürriyet verilip Katolik kalma izini verilmeyeceği hakkında Parlamento'ya söz vermelerinden sonra ancak çok çekingenlikle kabul etti. I. James Mart 1625'de öldü. I. Charles hem İngiltere Kralı ve (ve buna bağlı İrlanda Kralı) ve hem de İskoçya Kralı olarak tahta geçti.

23 Nisan 2014 Çarşamba

VERSAY'IN DÜŞÜŞÜ
Saray mensuplarının şehrin tüm tahılını depolarda sakladığı söylentileri yayılmıştı. Kalabalık bir grubun Versay Sarayı'na yürümekte olduğu haberi saraya aylar sonra ulaştı. 5 Kasım'da karahaberi duyan Marie Antoinette, sarayı terketme isteğini yineledi, ancak kral kabul etmedi.
Sarayın en az sevilen şahsı olduğunu bilen Marie Antoinette, o geceyi eşinden ayrı geçirme kararı aldı. Baş mürebbiye markiz Tourzel'e, herhangi bir tehlike durumunda çocuklarını derhal krala götürmesi emrini verdi.
Sabahın erken saatlerinde kalabalık grup saraya girdi. Kraliçenin muhafızlarını katlettiler. Kraliçe ve yardımcıları canlarını kılpayı kurtararak kaçtılar. Soluğu sarayın merkezinde, kralın yatak odasında aldılar. Prenses Elisabethde oradaydı. Çocuklar da gelince kapılar kilitlendi.
Bu arada kalabalık sarayın avlusunda toplandı ve kraliçenin balkona çıkmasını istedi. Marie Antoinette sabahlığıyla ve yanında iki çocuğu ile balkona çıktı. Kalabalık, çocukları içeri göndermesini istedi. Kraliçe yaklaşık on dakika boyunca, üzerine silahlar doğrulmuş bir hâlde balkonda tek başına bekledi. Daha sonra başıyla kalabalığı selamlayıp içeri girdi. Kalabalığın bir kısmı, cesaretine hayran kalıp "Vive la Reine!" ("Kraliçemiz çok yaşa!") diye slogan attı.
Kraliyet ailesi, kalabalık grupla beraber Paris'e dönmeye zorlandı. Harabeye dönmüş, XIV. Louis'den beri kullanılmamış olan Tuileries Sarayı'na götürüldüler. George Washington'un yanında savaşmış, Amerikan düşüncelerini benimsemiş liberal bir aristokrat olan Fayette markizi Gilbert du Motier, kraliyet ailesinin güvenliğinden sorumlu oldu. Kraliçeyle tanıştığında lafını sakınmadan "Majesteleri şu an bir tutuklu. Evet, öyle. Artık kendi "Şeref Muhafızları" olmadığı için kraliçe bir tutukludur" dedi. Kralın kızkardeşi Elisabeth, erkek kardeşi Provence kontu da tutuklular arasındaydı. Lamballe prensesi, Tourzel markizi ve saray hizmetkârlarının bir kısmı, kraliçeyi terketmeye yanaşmadılar.
Kraliçe, arkadaşlarını ikna edebilmek için, Avusturya büyükelçisine "Ben iyiyim, endişelenmeyiniz" yazan bir not gönderdi. Tekrar halk önüne çıktığında sakin, serinkanlı ve mağrurdu.