Translate

27 Şubat 2014 Perşembe

MODERNLİĞİN EŞİĞİNDE BİR OSMANLI ŞEHRİ "HALEP"
Modern öncesi Ortadoğu toplumunun portresini sunan bu çalışma Halep’in bölgede modernleşmenin başlangıcından önceki hayati yüzyılına ışık tutuyor. Toplumsal hayatın pek çok yönünü irdeleyen bu çığır açıcı kitap, 18. yüzyılın gündelik hayatını canlı bir şekilde resmediyor. Bir yandan da, “modern öncesi”, “İslami” ve “geleneksel” toplum şeklindeki genel geçer yargılarımızın ne kadar temelsiz olduğunu gözler önüne seriyor.
“Osmanlı dönemi şehirli Müslümanlarının dünya görüşünü ya da Akdeniz’in Müslüman şehirlerinin işleyişini, lisans öğrencilerine ve konunun uzmanı olmayanlara tanıtma işini bundan daha iyi yapacak bir kitap düşünemiyorum.”
Bruce Masters, International Journal of Middle East Studies
“Ortadoğu’ nun sosyal tarihinin yazımında standart belirleyici bir kitap.”
Abdul-Karim Rafeq, Journal of the American Oriental Society
“Hem kullandığı kaynak türü, hem meseleleri irdelemedeki derinliği ve hem de ulaştığı somut ve özgün sonuçlar bakımından son derece önemli bir yerel tarih çalışması.”
Ira Lapidus, Journal of Interdisciplinary History
“Tam anlamıyla bilimsel bir başarı… Osmanlı Arap topraklarının toplumsal tarihi literatürüne mükemmel bir katkı…”
Michael Roemer, Turkish Studies Association Bulletin
VİCTOR HUGO'NUN ÖLÜMÜ
1870'te Paris'e döndüğünde Hugo halk tarafından ulusal bir kahraman olarak selamlandı. Popüleritesine rağmen 1872'de Ulusal Meclise giremedi. Kısa bir zaman zarfı içerisinde hafif bir felç geçirdi, kızı Adèle akıl hastanesine kapatıldı (hayat hikayesi (The Story of Adele H. filmine ilham kaynağı oldu) ve iki oğlu öldü. Karısı Adèle de 1868'de ölmüştü.
Kendi ölümünden iki yıl önce 1863'te sadık metresi Juliette Drouet öldü. Kişisel kayıplarına rağmen yine de siyasetin içinde yer aldı. Yeni oluşturulan senatoya 30 Ocak 1876'da seçildi. Siyasi kariyerinin son demleri başarısızlıklarına sahne oldu. Partisiyle pek uyumsuzdu ve kısa sürede senatodan ayrıldı.
27 Haziran 1878'de hafif bir felç geçirdi.Şubat 1881'de 79. doğumgününü kutladı. Sekseninci yaşı için kutlamalar yapıldı. Kutlamalar Şubatın 25'inde Hugo'ya bir Sèvres vazosu hediye edilmesiyle başladı. Ayın 27'sinde ise Fransa tarihnin en büyük geçit törenlerinden biri yapıldı.
Gösteriler yaşadığı yer Avenue d'Eylau'dan başlayıp Paris'in merkezine kadar yayıldı. Geçit törenindeki yürüyüşçüler evinin penceresinde oturan Hugo'nun onuruna altı saat yürüdü. Törendeki her santim ve detay Hugo içindi; resmi rehberler bile Sefiller'deki Fantine'nin şarkısına bir gönderme olarak peygamberçiçeği takmışlardı. Ayın 27'sine gelindiğinde Avenue d'Eylau'nun adı Avenue Victor-Hugo olarak değiştirildi.Yazara gönderilen mektuplarda bile artık « Bay Victor Hugo'ya, Onun Paris'teki caddesine » şeklinde adres belirtiliyordu.
Victor Hugo 22 Mayıs 1885'te 83 yaşındayken zatürreden öldü. Ülkeye bir yas havası hakim oldu. O sadece saygı duyulan önemli bir edebi figür değil aynı zamanda Fransa'da Üçüncü Cumhuriyet'e ve demokrasiye yön veren bir devlet adamıydı. Zafer Takı'ndan gömüleceği Panthéon'e kadar götürüldüğü Paris'teki cenaze törenine iki milyondan fazla insan katıldı. Hugo, Panthéon'da Alexandre Dumas ve Émile Zola gibi önemli yazarlarla aynı yerde yatıyor. Fransa'da pek çok büyük yere onun adı verildi.
Hugo ölmeden önce arkasında son sözleri olarak yayınlanacak beş cümle bıraktı;
("Fakirlere 50.000 frank bırakıyorum. Mezarlığa onlara mahsus cenaze aracı ile nakledilmek istiyorum.
Hiçbir kilisenin benim için ayin yapmasını istemiyorum. Bütün ruhlardan benim için dua etmelerini rica ediyorum.
Tanrıya inanıyorum.")
SSCB'DE HALK TEMSİLCİLERİ
Halk devlet erkini, SSCB’nin siyasal temelini oluşturan Halk Temsilcileri Sovyetleri aracılığıyla yürütür. Devletin diğer organlarının tümü, Sovyetler’in denetimine tabidir ve onlara karşı sorumludur. Devletin örgütlenmesi ve etkinliği, demokratik merkeziyetçilik ilkesine uygun olarak gerçekleşir. Bir başka deyişle, devlet erki organlarının tümü seçimle gelir ve etkinlikleri konusunda halka hesap vermek zorundadırlar; üst organların kararlarını alt organlar uygulamak durumundaır. Devlet yaşamındaki en önemli sorunlar halkın tartışmasına açılır ve bu konularda halk oylamasına gidilir. Anayasa’ya göre siyasal sistemin gelişmesindeki ana yönelim, sosyalist demokrasinin sürekli derinleştirilmesidir. SSCB’nin siyasal temelini oluşturan Halk Temsilcileri Sovyetleri, hem yasama, hem de yürütme erkine sahiptir. Etkinlik gösterdiği bölgede Sovyetler yalnızca yasa çıkarmakla ve karar almakla kalamaz, aynı zamanda siyasal, ekonomik, toplumsal ve kültürel gelişmeye ilişkin her sorun konusundaki kararları yürütürler. Her halk temsilcisinin, Sovyet’in etki alanındaki devlet kurumlarının tümünü, işletmeleri, devlet çiftliklerini ve kolhozları denetleme yetkisi vardır; Sovyet içinde yürüttüğü çalışmalar konusunda da, seçmenlerine rapor vermek durumundadır. Çalışmaları konsunda seçmenlerin çoğunluğu kendisini yetersiz görürlerse, diledikleri zaman onu görevden alır ve bir başkasını seçebilirler. Her Sovyet kendi etkinlik alanında en yüksek otoriteye sahiptir ve Sovyetler’in tümü tek bir devlet otoritesi sistemi oluşturur. Bu sistem, SSCB Yüksek Sovyeti'ni, 15 Birlik Cumhuriyeti’nin yüksek sovyetlerini, 20 Özerk Cumhuriyeti ve 59.991 yerel Sovyeti kapsar. Her Sovyette devlet yönetim organları olarak hem Bakanlar Konseyleri, hem de Yürütme Komiteleri vardır.
Hocalı saldırısının olduğu tarihlerdeki bir gazete küpürü.

26 Şubat 2014 Çarşamba

RİDANİYE SAVAŞININ SONUÇLARI
Ridaniye Muharebesi çok kesin bir sonuç vermemekle beraber savaşının stratejik hedefi olan Mısır'ın fethi hemen mümkün olmamıştır. Çünkü Memlûklular büyük bir direniş göstermişlerdir. Kahire'yi hiç zayiat ve şehrin sosyal ve ekonomik hayatına zarar vermeden ele geçirmek niyetiyle 25 Ocak'ta Selim direniş göstermeden teslim olan bütün Memlûkluların affedileceğini ilan etmişti. Fakat Tomanbay ve ona yakın Memlûklu komutanları gerilla tipi direniş organize etmeye başladılar ve bu nedenle Kahire ancak üç gün süren çok şiddetli sokak savaşlarından sonra ele geçirilebildi ve şehir kısmen yıkıldı ve binlerce kişi öldü. 4 Şubat 1517'de I. Selim törenle Kahire'ye girdi ve "Yusuf Nebi Tahtı"na oturdu. Memlûklular, Nil deltasında ve Yukarı Mısır'da direnişe devam ettiler. Fakat fazla zaman geçmeden Osmanlı güçleri bu direniş merkezlerini bertaraf edip Tomanbay'ı yakalamayı başardılar. Tomanbay, 13 Nisan 1517'de Kahire kale kapısında asılarak idam edildi.
Bu zaferle birlikte Memlûk Sultanlığı yıkılmış, bütün toprakları Osmanlı egemenliğine girmiştir. Memlûk Sultanlığı tarihe karışmış, Osmanlı Devleti Mısır'a hakim olmuş ve Halifelik Osmanlılara geçmiştir. Mısır'daki kutsal emanetler İstanbul'a getirilmiştir. Osmanlı Devleti, Doğu Akdeniz'in ve Baharat yolu'nun tek hakimi durumuna yükselmiş; Kızıldeniz ve Hint Okyanusuna açılmıştır.
ŞEHZADE AHMET
(1465 - 1513) II. Bayezid'in büyük oğlu. Velihaht şehzade olan Ahmet halk ve devlet tarafından padişah olarak görülmekteydi. 2.bayezid ve paşalarda Ahmet'in padişahlığını açıktan destekliyorlardı ama şehzade Selim askerin desteği ile padişahlığı ele geçirmek için girişimlerde bulununca babası 2.Bayezit Şehzade Ahmet'i Amasya'dan İstanbula tahta çıkması için çağırdı fakat Şehzade Selim taraftarı olan yeniçeriler Şehzade Ahmet'in İstanbul'a girmesini istemeyince Şehzade Ahmet Konya'ya giderek orada padişahlığını ilan etti. Bu durumda ise Şehzade Ahmet isyancı damgası yiyerek babası 2.Bayezit ve paşaların desteğini kaybetmiş oldu. Şehzade Selim'inde ikinci şavaşınca askerin desteği ile babası 2.Bayezit tahtan indirip padişah olunca Şehzade Ahmet'in en büyük oğlu Allaeddin ordusu ile Bursa'yı alarak orada babası Şehzade Ahmet adına hutbe okutup para bastırdı Şehzade Selim ve Alleaddin şavaşınca Allaeddin yenildi ve idam edildi. Bursa alınmış oldu fakat Sultan Selim Han kardeşi Şehzade Ahmet ile aynı şekilde bir meydan şavaşı yaparsa bunun Osmanlı ordusuna ciddi zararları olabileceğini ve İran ile Mısırın işine geleceğini düşündüğünden paşalara mektup yazdırdı ve bu mektuplar Şehzade Ahmet yollandı. Mektuplarda paşalar Şehzade Selim'in sultanlığından memnun olmadıklarını sölüyor ve sehzade Ahmet'in gelip tahta çıkmasını istiyordu. İlk başta buna inanmayan Şehzade Ahmet bir zaman sonra inanmış ve Konya'dan ordusu ile Sultan Selim Han ile şavaşmak için ilerlemiştir. Osmanlı ordusu ve Şehzade Ahmet'in ordusu karşılaşınca şavaş çıkmamış ve paşalar Selim Han'ın tahtan indirilmiş gibi gösterip Şehzade Ahmet'i kendi taraflarına çekmiş ve Şehzade Ahmet orada tuzağa düşerek boğdurulmuştur. Çok az kayıpla Sultan Selim Han en büyük rakibi Şehzade Ahmet'ten kurturmuştur. Sultan Selim Han Konya'ya geldiğinde Şehzade Ahmetin oğullarından Kasım Mısıra kaçmış ve çağırtılarak boğdurulmuştur. Küçük oğlu Murat ise İran'a kaçmış daha sonra amcası Sultan Selim Han adına casusuluk yapmayı teklif emtiş kabul edilmiş fakat oda eceli ile ölmüştür. Sultan Selim Han Konya sarayında yaşıyan kardeşi Şehzade Sehenşah ın oğlu Şehzade Mehmeti boğdurmuş ve İstanbul'a geri dönmüştür.
ŞEHZADE CEM SULTANIN BURSADA TAHTA ÇIKIŞI
Cem Sultan, babasının meşhur Kanunnâme'sine koydurttuğu "Her kimesneye evlâdımdan saltanat müyesser ola karındaşlarını nizâm-ı âlem için katletmek münasiptir. Ekser ulemâ dahi bunu tecviz etmişlerdir..." hükmü gereği öldürüleceğinden emin olduğundan, Konya civarında topladığı bir miktar askerle Bursa'ya doğru ilerledi. Cem Sultan 4000 kadar askeriyle birlikte 27 Mayıs 1481'de İnegöl önlerine geldi. Sultan II. Bayezid, Ayas Paşa idaresindeki bir orduyu Cem Sultan'ın üzerine gönderdi. 28 Mayıs'ta yapılan muharebeyi kazanan Cem Sultan Bursa'da padişahlığını ilan etti. Kendi adına hutbe okutarak para bastırdı ve çeşitli fermanlar yayımladı. Bu saltanatı ancak yirmi gün sürmüştür.
Sultan II. Bayezid'e gönderdiği arabulucularla, özellikle büyük halası Selcuk Sultan ile kendisinin Anadolu'da, Sultan Bayezid'in de Rumeli'de padişah olmasını ve Osmanlı topraklarını eşit olarak paylaşmayı teklif etti, kan dökülmemesini talep etmiş, Bayezid buna "Hükümdarlar arasında akrabalık yoktur." şeklindeki Arap atasözüyle karşılık vermişti.Bundan sonra taraflar daha üstün ve avantajlı duruma sahip olabilmek için gayret gösterdi ve Sultan II. Bayezid, ordusuyla birlikte Cem Sultan'ın üzerine yürüdü. Yenişehir Ovası'nda 20 Haziran 1481 tarihinde yapılan savaşı kaybeden Cem Sultan, Konya'ya geldi. Ancak Gedik Ahmet Paşa komutasındaki kuvvetlerin takibi sürünce, Cem Sultan yanına ailesini de alarak Osmanlı topraklarını terk ederek Ramazanoğulları toprakları olan Adana'dan, Memlûk Sultanlığı toprakları olan Halep'e gecip Kahire'ye gitti. Memlüklü Sultanı Kayıtbay onu törenle karşıladı. Fakat Kayıtbay Cem Sultan'in aradığı askeri desteği vermedi. Cem Sultan oradan da Hac mevsiminde Hicaz'a gitti. Cem Sultan, hacca giden ilk 'Osmanoğlu'dur.
Orada yazdığı şiirlerinde saltanat kavgasından tamamen vazgeçtiği, hac farizasını yerine getirmenin verdiği iç huzuru taç ve tahta bile değişmek istemediği görülür. Hicaz'da bulunmakta iken Bayatlı Mahmud adli bir tarihciyi erken Osmanlı tarihlerinden en önemlilerinden biri olan "Cam-i Cemayin" adlı tarih eserini hazırlamaya destek sağladı.
Hac'dan sonra tekrar Kahire'ye gelen Cem Sultan, çeşitli telkin ve tahriklerle yeniden talihini denemek istedi. 27 Mayıs 1482'de Konya'yı kuşatan Cem Sultan, Sultan İkinci Bayezid'in yaklaşması üzerine kuşatmayı kaldırarak Ankara'ya gitti. Oradan da tekrar Mısır'a gidecekti, ancak yollar tutulmuştu. II. Bayezid bu defa Cem Sultan'a bütün masraflarının karşılanması şartıyla Kudüs'te ikamet etmesini teklif etti; ancak bu teklif reddedildi. Başta Karamanoğlu Kasım Bey olmak üzere etrafındaki bazı kimseler saltanat mücadelesine Rumeli'de devam etmesi tavsiyesinde bulundular. Ağabeyi Sultan II. Bayezid'den bir mektup aldı. Bu mektupta, padişahlıktan vazgeçtiği takdirde kendisine bir milyon akçe ödeneceği belirtiliyordu.