Translate

23 Eylül 2013 Pazartesi

KÜTAHYA-ESKİŞEHİR MUHAREBELERİ
10 Temmuz 1921 ile 24 Temmuz 1921 tarihleri arasında Yunanistan ile Ankara Hükûmeti ordusu arasında gerçekleşen muharebe. Muharebeyi kaybeden Ankara hükûmeti kuvvetleri Sakarya Nehri'nin doğusuna çekilmek zorunda kaldı.
Yunanlılar, Aslıhanlar ve Dumlupınar Muharebeleri ile Kütahya-Eskişehir Muharebeleri arasındaki üç aylık zaman içinde, Anadolu'daki kuvvetlerini 11 tümen ve 1 süvari tugayına çıkartarak daha da güçlenmiş bir durumda 10 Temmuz 1921'de Bursa-Eskişehir; Bursa-Tavşanlı-Kütahya; Uşak-Dumlupınar-Seyitgazi istikametlerinde üç ayrı koldan taarruza geçtiler.
1, 3, 4 ve 12 nci Gruplar ile bir Mürettep Kolordu olmak üzere; 15 piyade tümeni, 4 süvari tümeni ve 1 süvari tugayından oluşan Türk Kuvvetleri ise İnönü-Kütahya-Döğer mevzilerinde savunma için tertiplenmişlerdi.
Türk Ordusu'nun imha edilmesini ve Afyon, Eskişehir, Kütahya gibi stratejik noktaların işgalini amaçlayan Yunanlılar; İnönü ve Kütahya tahkim edilmiş mevzilerine çatmak yerine, zayıf kuvvetlerle tutulmuş olan Türk Kuvvetlerini güney kanattan kuşatmak üzere harekata başladılar.
I ve II nci İnönü Muharebelerinin aksine, Bursa bölgesi'nde hareketsiz görünen Yunan Ordusu, Afyon cephesin'de başlangıçta 12 nci, müteakiben de 2 nci Türk Kolorduları bölgesine taarruza geçti. Afyon'u işgal eden ve 12 nci Kolorduya büyük zayiat verdirerek Afyon doğusuna çekilmeye zorlayan Yunanlılar, müteakiben taarruzlarını Altıntaş-Seyitgazi istikametinde yoğunlaştırdılar. 15 Temmuz 1921'de 4. Tümen komutanı Yarbay Mehmet Nâzım Bey Yumruçal'da hayatını kaybetti.
Yunan birlikleri 17 Temmuz'da İsmet Paşa komutasındaki Garp Cephesi kuvvetlerini, Mehmet Nazım Bey'in öldüğü Yumruçal-Nasuhçal civarında cepheyi yarıp Kütahya'yı ele geçirdi. Aynı gün Fevzi Paşa ile birlikte cepheye gelerek Garp Cephesindeki TBMM kuvvetlerinin kuşatma tehdidi altına girdiğini gören Mustafa Kemal Paşa Türk ordusunun çekilmesini emretmek zorunda kaldı: Batı Cephesi birlikleri önce süratle Eskişehir-Seyitgazi hattına, daha sonra da Sakarya Nehri doğusuna ricat edecekti. Bu ricat, Türk Ordusu'nun elde kalmasını sağlayarak kuşatılarak yok edilmesini engelledi.
Komutayı ise, o zamana kadar Garp Cephesinin başında olan İsmet Paşa yerine bizzat Mustafa Kemal Paşa ve Fevzi Paşa ele aldı. Askerliğin gereği bunu gerektiriyordu ve sür'atle yerine getirilmeliydi. 19 Temmuz günü Eskişehir de düşünce, Fahrettin Bey komutasındaki 5. Süvari Grubu ve 1. Gruba bağlı Türk birlikleri Sakarya Nehrinin doğusuna çekildi. TBMM, 3 Ağustos 1921'de İsmet Paşa'yı Genelkurmay Başkanlığı görevinden azlederek, aynı zamanda Başbakan ve Milli Savunma Bakanı da olan Fevzi Paşa'yı bu vazifeyle de görevlendirdi. Aynı zamanda Meclis Başkanı Mustafa Kemal Paşa'yı Türk Ordusu Başkomutanlığı'na atadı.
Türkiyedeki kadınlar seçme seçilme hakları 1934 ' de tanındı. 1935 yılında mecliste 18 bayan vardı.
 
AYAKKABISIZ AYAKKABI BOYACILARI (galata köprüsü 1930)
 
II.AFYON SAVAŞI
1856 – 1860'da Çin ile Birleşik Krallık ve Fransa İmparatorluğu arasında gerçekleştirilen savaş.
Çin'deki ticaret haklarını artırmaya çalışan İngilizler, 1856'da bazı Çinli görevlilerin Arrow adlı gemiye çıkarak İngiliz bayrağını indirmesiyle, savaşı yeniden başlatmak için aradıkları bahaneyi bulmuş oldular. Bir Fransız misyonerinin Çin'in iç bölgelerinde öldürülmesini gerekçe gösteren Fransızlar da İngiltere'nin yanında savaşa girdiler.
Müttefikler, 1857 sonlarında askeri harekata girişerek çok geçmeden Çin'i Tientsin Antlaşmaları'nı (1858) imzalamaya zorladılar. Bu antlaşmalarla, yabancı elçilerin Pekin'de yerleşebilmesi, birçok yeni limanın ticaret ve yerleşim amacıyla Batılılara açılması, yabancıların Çin'in iç bölgelerinde yolculuk edebilmesi ve Hıristiyan misyonerlere hareket özgürlüğü verilmesi sağlandı. Aynı yıl, daha sonraki aylarda Şanghay'da yapılan görüşmelerde afyon ithali yasallaştırıldı. Ancak Çinliler antlaşmayı onaylamayı reddedince, müttefikler savaşı yeniden başlatarak Pekin'i aldılar ve imparatorun yazlık sarayını yaktılar. Çin, 1860'da imzaladığı Pekin Sözleşmesi'yle Tianjin antlaşmalarına uymayı kabul etti.
MORANIN İLHAKI
1 yıla yakın bir süre boyunca Venedik ordusunda hiçbir hareketlilik olmadı. Bu süre zaafı içinde, Mora'nın Mani burnunda yaşayan halkı isyana teşvik etti. Çıkan isyana destek verdi. Bu sıralarda, Mora'ya yönetici olarak İsmail Paşa yeni atanmıştı. İsmail Paşa, Mani halkının ayaklandığını duyunca, 10.000 askeri ile isyanı bastırdı. İsyanın bastırıldığını öğrenen Venedikliler, 8.100 kişilik ordusuyla 25 Temmuz 1685 tarihinde Koron'daki Türk garnizonunu kuşatmaya aldı. 11 Ağustosta, Venedikliler kaleyi ele geçirdi. Sonra, Mani halkını yeniden isyana teşvik edebilmek için Kalamata şehrine doğru ilerlemeye başladı. İlerleme kaydedilirken, Venedikliler Saksonya Devleti'nden 3.300 kişilik askerî destek aldı. Kalamata'ya vardıklarında, 10.000 kişilik ordusunu yendiler. Eylül sonuna kadar, Venedikliler Mani Burnu'nun tamamını ve Messinia Kenti'nin çoğunu ele geçirmişlerdi.
Ekim ayı geldiğinde, Venedik-Saksonya birleşik ordusunda veba salgını baş gösterdi. Kış aylarının da yaklaşması nedeniyle, ordu İyon Denizi'ndeki adalara geri çekildi. Veba salgını, ileriki yıllarda orduda sürekli olarak baş gösterecekti. Nisan 1686'da Venedikliler, Papalık'tan ve Toskana'dan gelen destekle, Mani'ye gelen Osmanlı saldırını püskürttüler. Bu sırada, birleşik ordularının kara ordusunun başına Otto Wilhelm Königsmarck, donanmanın başına Francesco Morosini geldi. Königsmarck, Navarin Kalesi'ni kuşattı, ve 3 Haziranda kaleyi ele geçirdi. Kuşatma sırasında, Osmanlı Pilos'taki Müslüman halkı Trablus'a götürdü. 4 Temmuzda Methone alındı. Hiç durulmaksızın Argos ve Nafplion kasabaları ilerlendi. 4 Ağustosta Palamidi Kalesi'ne vardı 12.000 kişilik Venedik ordusu. Yapılan ilk kuşatma kaldırıldı. Çünkü kuşatma sırasında, İsmail Paşa komutası altında 7.000 Osmanlı askeri desteği geldi. Desteğe rağmen, kale 3 Eylülde Venediklilerin eline geçti. Desteğe gelen ordu da yenildi. Osmanlı ordusu, önce Achaea'ya, sonra Korint'e geriledi. 16 Ağustosta geri çekilme tamamlandı.

22 Eylül 2013 Pazar

THEOBALD von BETHMANN HOLLWEG (ALMANYA ŞANSÖLYESİ)
(29 Kasım 1856 - 1 Ocak 1921), I. Dünya Savaşı öncesinde ve savaş sırasında Alman şansölyesi.Alman bürokrasisinin idari kademelerinden şansölyeliğe atanan ilk kişidir.
Frankfurtlu bankacı bir ailenin oğluydu.Strasbourg, Leipzig ve Berlin'de hukuk öğrenimi gördükten sonra devlet hizmetine girdi.1905'te Prusya içişleri bakanlığına, 1907'de de imparatorluk içişleri bakanlığına atandı.14 Temmuz 1909'da istifa eden Prens Bernhard von Bülow'un yerine şansölye oldu.
İç politikada günün koşullarına göre ılımlı-liberal sayılabilecek bir çizgi izlemekle birlikte, kendisinden daha güçlü ve daha aşırı görüşlü kişilere sürekli boyun eğdi.Dış politikada deniz kuvvetlerinin karşılıklı azaltılması konusunda İngilizler ile yaptığı görüşmeler (Mart 1909 ve Şubat 1912), İmparator II. Wilhelm'den destek gören Amiral Alfred von Tirpitz 'in muhalefeti nedeniyle sonuçsuz kaldı.Dışişleri bakanı Alfred von Kiderlen-Wachter'in Temmuz-Kasım 1911'de yarattığı Fas (Agadir) Bunalımı sırasında, Almanya, Fransa ve İngiltere karşısında geri çekilmek zorunda kaldı.İngiliz dışişleri bakanı Sir Edward Grey ile birlikte Balkan Savaşları'nın Avusturya-Macaristan ile Rusya arasında büyük bir çatışmaya yol açacak biçimde yayılıp büyümesini önledi.Bu belki de dışişlerinde sağladığı en önemli başarı oldu.
Bethmann'ın orduyu büyütmek için çıkardığı yasalar, Almanya'nın uluslararası konumuna ilişkin ülke içinde süregelen kaygıları yatıştırmaya yetmedi.Reichstag çoğunluğuna dayalı demokratik bir monarşinin kaçınılmazlığını görmekle birlikte, parlamenter hükümete çok yatkın değildi.Bu yüzden gönülsüzce gerçekleştirdiği seçim reformları hemen hiç yarar sağlamadı.
Savaş yanlısı olmadığı halde, Avusturya-Macaristan'a Sırbistan konusunda açık çek vermekle bir bakıma Temmuz 1914 bunalımını başlattı.Almanya'nın daha sonra Avusturya-Macaristan'a ve gelecekteki hasmı Rusya'ya yönelttiği uyarılar savaşın patlak vermesini engelleyemedi ve Bethmann Alman genelkurmayının hemen savaşa girme yönündeki isteğine boyun eğdi.
Bu dönemde Bethmann'ın, Almanya lehine ilhak peşinde koşmaksızın görüşme yoluyla barış sağlamaya çalıştığı biçimindeki kanı artık herkesçe paylaşılmamaktadır.Asıl tercihinin bu yönde olduğu kesin olarak bilinmekle birlikte, milliyetçi-yayılımcı eğilimlere ve askerlerden gelen taleplere sanıldığından daha çok önem verdiği anlaşılmıştır.Ama 1916'da arabuluculuk yapması için ABD'ye başvurduğu ve ABD'nin savaşa katılmasının sonucu belirleyici bir rol oynayacağını görerek, sınırsız bir denizaltı savaşını savunanlara karşı direndiği de doğrudur.
Bethmann, 7 Nisan 1917'de Prusya'da seçim reformu yapılacağını vaat etmekle, askerlerin ve tutucu sivillerin kızgınlığını daha da artırdı.Temmuz 1917'de Reichstag'dan geçen barış önergesi ile ilgili tartışmalar sırasında istifa etmek zorunda kaldı.13 Temmuz'da yerine Georg Michaelis şansölye oldu.Emeklilik yıllarını iki bölümden oluşan Betrachtungen zum Weltkriege (1919-1921; Dünya Savaşı Üzerine Görüşler) adlı kitabını yazmakla geçirdi.
ZİŞTOVİ ANTLAŞMASI
4 Ağustos 1791 tarihinde Kutsal Roma-Cermen İmparatorluğu (Avusturya Arşidüklüğü) ile Osmanlı İmparatorluğu arasında imzalanan bir barış antlaşmasıdır. 1787-1792 Osmanlı-Rus Savaşı çerçevesinde gelişen 1787-1791 Osmanlı-Avusturya Savaşı sona erdirmiştir.
11 Temmuz 1789 tarihinde Osmanlı İmparatorluğu ile İsveç arasında bir dostluk antlaşması imzalanmıştı. Sultan III. Selim, Rusya ve Avusturya'nın kendileri için de bir tehlike olacağını düşünen Prusya Kralı ile bir ittifak antlaşması yaptı (31 Ocak 1790). Ancak bu antlaşmalar yürürlüğe girmedi. Fransız İhtilali (1789) sonrasında yaygınlaşmaya başlayan milliyetçi fikirler ve Fransa'nın giderek artan askeri tehdidi nedeniyle Avusturya Osmanlılarla yeni bir antlaşma imzalamaya mecbur kaldı. Ziştovi Antlaşması 4 Ağustos 1791 tarihinde bugün Bulgaristan'ın kuzeyinde bulunan Ziştovi kentinde imzalandı. Osmanlı İmparatorluğu ve Avusturya arasında dostluk dönemi başladı.
Ziştovi Antlaşması'yla Avusturya Arşidüklüğü, savaş sırasında aldığı toprakları Osmanlı Devleti'ne geri verdi. Orşova ile Unno suyu taraflarındaki küçük bir arazi ise Avusturya'ya bırakıldı. Avusturya, Rusya'ya açık ya da gizli hiçbir yardımda bulunmayacağına dair bir garanti verdi.
Bu antlaşmadan sonra iki imparatorluk Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra yıkılışlarına kadar birbirleriyle hiç savaşmadılar.