Translate

14 Eylül 2013 Cumartesi

MOĞALİSTANDAKİ TÜRKLER
KAZAKLAR (HASAG) 150 bin civarındaki Nayman ve Kirey kökenli Kazaklar, ülkenin kuzeybatısındaki Bayan Ölgiy ve Hovd aymağlarında yaşıyorlar.Sovyetlerin yıkılmasıyla birlikte Kazakistan'a yapılan göçler sonucu, nüfusları tam bilinmiyor.Buna rağmen, 95 bin'i Bayan Ölgiy'de, 40 bini Hovd'da olmak üzere 150 bin civarında Kazak olduğu tahmin ediliyor.

Bayan Ölgiy önceleri bir Kazak aymağı idi (aymag, vilayet demektir). Şu anda Kazakların Kazak Liberal Partisi var, ayrıca radyo yayını yapıyorlar.Kazakların diğer oymak ve boyları ise şunlar; Tartuşlar Aşağı ve Yukarı Tartuşlar diye ikiye ayrılan bu Kazak soylular, Kirey Kazaklarının ardılıdırlar.
 Hotonlar 6 bin civarında bir nüfusa sahip Hotonlar, Uvs aymağında yaşıyor. Kazak-Kırgız karışımı olan Hotonlar, Uvs gölünün güney batısında ve Bugat şehri ve çevresinde yaşarlar. Müslüman olan Hotonlar Derbed diyalektiyle konuşurlar.
Uranhaylar 50 bin nüfusa sahip Uranhaylar Moğolistan'ın yanı sıra Rusya'da ve Çin'de de yaşarlar. Moğolistan'da Hörsgöl ve Uvs aymağlarında yaşarlar. Uranhayların 1921'den 1944'e kadar kendilerine ait bir cumhuriyetleri vardı, ama Ruslar işgal etti.

13 Eylül 2013 Cuma

 TEOKRASİ
Dine dayalı yönetim biçimini tanımlamak için kullanılan terim. Daha doğru bir anlatımla, dini otorite organlarının siyasi otorite organları yerine devlet idaresini elde tuttuğu devlet biçimidir. Her ne kadar farklı algılanış biçimleri ve yorumları mevcut olsa da, teokrasi en yalın anlamda "devlet işlerinden bir tür ruhban sınıfının sorumlu olduğu ve devlet işlerinin dini temellere dayandırılmaya çalışıldığı sistem" olarak tanımlanabilir.
Teokrasi teriminin kökeni Yunanca θεοκρατία (theokratia)'dan gelmektedir. Tanrı düzeni (Josephus) demektir. Kelime Yunanca Teos'dan dönüşmüştür. Theos kelimesinin kökeni Hint Avrupa dillerinde dinî kavramlar içinde yer alır. Theos'un anlamı tanrı, Kratos'un anlamı ise düzen demektir. Kelime Yunancada Tanrı'nın Düzeni anlamına gelir. Teokrasi kelimesi hiçbir dilde de gerçek anlamında kullanılmamıştır. İngilizcede kaydedilen ilk kullanım 1622 tarihlidir. İlahi Esin Altındaki Papazların Hükümeti olarak (Tevratda Krallardan önce kullanıldığı şekliyle) anlaşılmıştır. 1825'ten sonra ise Din adamlığına ve dine dayalı politik ve sivil güce teokrasi denilmiştir.
Din kurallarının geçerli olduğu sistem olan teokraside, kurallar ya dini kuralların aynısıdır, ya bunlardan büyük ölçüde etkilenmiştir ya da dini kurallarla çelişik olsa dahi dini temellere dayandırılır veya meşrutiyet için dayandırılması gerekir. Teokrasi ile yönetilen ülkelerde hukuk sistemi dine dayandırılması gerekir, hukuki kararların en yüksek mercii bir tür ruhban sınıfıdır. Teokratik sistemin dayandırıldığı dine göre ağırlığı ve önemi çeşitli olsa da, bu sistemde doğma mantığı ve akli durum göz önünde tutulur; çoğu zaman mantıki, akli ve pratik durumlar kabul edilen dogmalara adapte edilmeye çalışılır. Teorik anlamda, sistemin temeli dogmadır, diğer her türlü bilgi ikincil önem ve plandadır. Toplumsal yapı, hukuki yorumlar, eğitim ve kişisel hak ve özgürlükler dini kurallara göre uygulanır...Günümüzde, Vatikan, Suudi Arabistan ve İran böyle yönetilmektedir.
 GÜNEŞ TANRISI "RA"
 Ra, Mısır mitolojisinde güneş tanrısıdır. Kutsal merkezi Heliopolis'dir. Genellikle başında bir disk bulunan şahin kafalı insan biçiminde canlandırılmıştır. Eski tanrı Atum'la bir tutularak; IV. sülale döneminde devlet tanrısı olmuştur.
Kefren'den başlayarak firavunlar, onun soyundan geldiklerini ilan etmişlerdir. Ra daha sonra Osiris firavun ilan edilmiştir. Osiris'ten sonra ise Set Osirisi öldürerek başa geçmiştir.Set'en sonra babasının öcünü alarak Horus firavun olmuştur Horus'u da kapsamış ve Ra-Horakhty (ya da Ra-Horus) ismini almıştır.
Güneş Ra'nın sembolüdür; tüm vücudunu ya da gözünü temsil eder. Ra'nın sembolleri güneş sembolleridir, Phoenix'e benzer bir özelliği vardır; her sabah ateşlerin içinden tekrar doğar. E.A. Wallis Budge'a göre; Ra Mısır'ın tek tanrısı (monteizm) idi. Diğer tüm tanrılar ve tanrıçalar; Ra'nın parçalarını oluşturuyordu.
 SEDEFKAR MEHMED AĞA
1562'de İlbasan'dan İstanbul'a geldi. Kanuni Sultan Süleyman'ın türbesinde bir yıl bahçe bekçisi oldu, ardından Hasbahçe'ye girdi. Acemi oğlanlarının musiki meclisinden etkilenerek tezene çalmaya başladı.
1570'den 1589'a kadar Mimar Sinan'nın öğrencisi oldu. Muhzırbaşı oldu. Mimar Sinan'ın ölümünün ardından Mimar Davut Ağa'dan, sonra da Dalgıç Ahmed Ağa'dan ilim öğrendi. 1590'da kulle sofisi oldu, Mısır'a gitti, oradan bütün Arabistan'ı dolaştı. İstanbul'a döndükten sonra sultanın emriyle Rumeli teftişine çıktı. Selanik, Arnavutluk, Malta, İspanya, Bosna, Frengistan, Budin, Erdel, Eflak, Boğdan, Kırım, Kefe, Silistre, Niğbolu, Semendire, Belgrat'ı görüp döndü. Diyarbakır 'a müsellim olarak gitti, altı ay idare etti. Şam'da Havran nahiye hakimi oldu.
1598'de Su Nazırı, sekiz yıldan sonra 1606'da mimarbaşı oldu. 1609-1610 yılında At Meydanı'nda Sultanahmet Camii'nin temeli atıldı. Temel kazma işi 36 gün sürdü. Caminin tamamlanması 7 yılı buldu. Sultanahmet Camisine 1609 yılında başlandı.
 HERNAN CORTES
(1485–2 Aralık 1547), İspanya adına Meksika'yı fetheden denizcidir. Hernando veya Fernando olarak da bilinir, ancak tüm mektuplarını Hernán Cortés ismiyle imzalamıştır.
Bugünkü Peru olan İnka topraklarını fetheden Francisco Pizarro'nun ikinci dereceden kuzenidir. Küba'nın İspanyollarca fethedilmesinde görev almış ve başarısı buradan geniş bir arazi ve yerli köleler ile ödüllendirilmiştir.
Yeni Dünya'nın zenginliğini anlamış, Küba valisinden anakıtaya sefer yapmak için yardım istemiştir. Vali, kıtayı kendisi fethetmek istediği için sadece ticaret yapmasına ve keşif yapmasına izin vermiş, ancak Cortes valiyi kandırarak Meksika'yı fethetmiştir.
Aztek topraklarına çıkarma yapmasından sonra, ordusunda firar olmaması için, tüm gemilerini batırtmıştır. Yanında topçu, zırhlı süvari, zırhlı piyade ve tüfekçi birlikleri dahil, 40.000 e yakın bir ordu topladığı bilinmektedir. Çoğu rivayete göre bu sayıyı yerli kabilelerden topladığı adamlarla 100.000'e çıkardığı sanılmaktadır. Bazı kabile yerlileri, Aztek'lerin düşmanı oldukları için Cortes'e Tenochtitlan'ın yolunu göstererek, şehri bulmasına yardımcı olmuşlardır. Aztek İmparatoru Montezuma karşısındaki bu güce ilk başlarda direnmemiş, hatta onlara başkent'te kilise kurmalarına bile izin vermiştir.
Ama sonraları şehirdeki bazı yerli savaşçılar, Cortes'in şehirde istila ve yağma sebebiyle bulunduğunu anlamış ve isyan çıkarmışlardır. Çıkan isyanda imparator Montezuma başından yaralanmış ve kısa süre sonra ölmüştür. Cortez yanındaki birlikleriyle zor koşullarda ayrıldığı şehri, asıl ordusuyla kuşatmış ve uzun bir saldırı ve yıkımdan sonra şehri ele geçirmiştir.
Yerli halkı katletmesiyle de bilinir. Altın ve değerli mücevherler için dünyadaki en büyük soy kırımlardan birini yapmıştır. Azteklerin baş şehri Tenochtitlan'ı (O günün şartları içinde 200.000 nüfusu ile İstanbul ve Paris'ten sonra en büyük 3. şehir olarak bilinir) yerle bir etmiştir. Barbarlığı ile bilinir, çok serttir ve acımasızdır. Bu yüzden kendisinden korkulan ve istenilmeyen bir kişi olmuştur. İspanya'ya çağrılıp, yetkileri azaltılmıştır. 1541'de ülkesine dönüp Türklere karşı açılan Cezayir seferine katılmış; ölümden zor kurtulmuştur. Unutulmuş bir kişi olarak hayatı sona ermiştir.
KÜÇÜK KAYNARCA ANTLAŞMASININ KOŞULLARI

17 Temmuz 1774 tarihinde imzalanan ve henüz tahta yeni çıkan I. Abdülhamit tarafından tasdik edilen, yirmi sekiz maddelik bu antlaşmaya göre:
  1. Kırım Hanlığı'yla Kuban ve Bucak Tatarları siyâsî bakımdan müstakil olup, ancak dînî işlerinde Hilafet makamına tâbi olacaklardır.
  2. Kılburun, Kerç, Yenikale ve Azak Kalesi'yle Dinyeper (Özi) ve Buğ (Aksu) nehirleri arasındaki arazi, Rusya’ya terk edilmiş ve Aksu hudut kabul edilmiştir.
  3. Ruslar tarafından işgal edilen Besarabya, Eflak, Boğdan ve Gürcistan ülkeleriyle Akdeniz adaları Osmanlılara iade olunacaktır.
  4. Rus ordusu, Bulgaristan’da Tuna’nın sağ sahilinden, bir ay içinde sol sahiline çekilecektir.
  5. Rusya, Osmanlı topraklarındaki Ortodoksları daimî surette himaye edebilecektir.
  6. Rus sefirlerinin, Eflâk ve Boğdan vaziyetleri hakkındaki müracaatları dikkate alınacaktır. (Bu madde mucibince memleketin işlerinde Rus müdahalesine devamlı açık kapı bırakılmış oluyordu.)
  7. Rus ticaret gemileri, Karadeniz’le Akdeniz’de hareket serbestisine sahip olacak ve istedikleri zaman boğazlardan geçebilecekler ve Osmanlı limanlarında kalabileceklerdi. Böylelikle Karadeniz bir Türk gölü olmaktan çıktı.
  8. Ruslar, İstanbul'da daimi elçilik bulundurabilecek ve Balkanlar'da istedikleri yerde konsolosluk açabileceklerdi. Bu da Rusların Panslavizm politikasına zemin hazırlamıştır.
  9. İngiltere ile Fransa'ya verilen kapitülasyonlar, Rusya’ya da aynen tanınacaktır.
  10. Osmanlı Devleti, savaş tazminatı olarak, üç senede ve üç taksitte, Rusya’ya on beş bin kese akça verecektir. Osmanlı Devleti, tarihinde ilk defa savaş tazminatı ödemiştir.
  11. Orta-Kuzey Kafkasya'da Osmanlı Devleti ile Rusya arasında tarafsız bir bölge olan Kabartay ya da Kabardiya, Rusya'ya ilhak edildi.

11 Eylül 2013 Çarşamba

Küçük Kıyamet

 Küçük Kıyamet (Kıyamet-i Suğra) olarak adlandırılmıştır.
Marmara Denizi'nde Adalar yakınlarında 10 Eylül 1509'da olmuş bir depremdir. Depremin büyüklüğü ve yarattığı ağır hasar sebebiyle halk arasında
Depremde 160.000 nüfusa ve 35.000 yerleşim birimine sahip olan İstanbul'da, aralarında Osmanlı hanedanınından bazı kişilerin de bulunduğu 13000 kişi ölmüş, 1070 ev tamamen yıkılmıştır.
Depremde; Şehrin Surları, Edirnekapı, Silivrikapı, Yedikule, İshak Paşa Kapısı, Topkapı Sarayı, Fatih Camisi, Anadolu Hisarı, Yoros Kalesi, Boğaziçi, Heybeliada, Burgazada, Silivri, Rumeli Hisarı, Kızkulesi, Haliç, Galata ve Pera ağır hasar görmüştür. Birçok kervansaray, hamam, mescid yıkılmıştır.
İstanbul ve Pera'nın bazı bölgelerinde, yerde yarılmalar, su ve kum fışkırmaları oluşmuştur. Deprem, tsunami'ye neden olmuştur. Tsunami, şehrin surlarını, Galata ve İstanbul'daki birçok duvarı aşmış ve ağır hasara neden olmuştur. Bu duvarlara yakın olan bazı evlerin denize battığı görülmüştür.
Deprem, Edirne, Gelibolu, İznik'te de önemli hasarlar meydana getirmiştir. Yunanistan'dan Nil Deltası'na (Mısır) kadar geniş bir bölgede hissedilmiştir.
Artçı depremler aylarca sürmüş ve birçoğu çok geniş alanlarda hissedilmiştir. 10 Eylül 1509 depreminden sonra II. Bayezid, imparatorluğun her bölgesinden toplattığı 66.000 işçi, 3000 ustabaşı ve 11.000 asistanı görevlendirerek, imar işlerini başlatmıştır. Ayrıca, halktan deprem için özel bir vergi toplatmış, ve Mart-Haziran 1510 tarihleri arasında hasarlar tamir edilmiştir.