Translate

20 Mart 2014 Perşembe

EL ARİŞ SÖZLEŞMESİ
24 Ocak 1800 tarihinde Fransa ve Osmanlı Devleti arasında imzalanmış ateşkes sözleşmesi. Fransa'nın Mısır Seferi çerçevesinde imzalanmış, Büyük Britanya'nın karşı çıkması nedeniyle uygulamaya konamamıştır.
Fransa'nın Mısır Seferi, 1798 yılı Ağustos ayında başlamıştı. Fransa, Büyük Britanya karşısında deniz muharebesinde yenik düşmesine rağmen karada ilerlemesine devam edebilmiş, Filistin'de ilerledikten sonra Akkâ Kalesi kuşatmasının Osmanlı savunmasınca kırılmasından sonra Mısır'a geri dönmüş ve 1 Ağustos 1799'da Mısır'da Osmanlı ordusuna karşı bir muharebe kazanmıştı.
Fransız kuvvetlerine komuta eden General Napolyon Bonapart, Fransa'da meydana gelen siyasi bunalımı haber alarak Ağustos 1799'da Fransa'ya döndü. Bonapart'ın yerine geçen General Jean-Baptiste Kléber başkanlığındaki Fransız heyeti 1799 sonunda Osmanlı yetkilileriyle görüşmelere başladı. Taraflar arasında 24 Ocak 1799 tarihinde El-Ariş adlı liman kentinde bir sözleşme imzalandı. Fransa bu sözleşmenin hükümlerine göre, 1798 yılında işgal etmiş olduğu Mısır'ı boşaltacaktı. Sözleşme uyarınca Fransa ordusu mensuplarının ülkelerine dönmeleri için Büyük Britanya tarafından pasaport ve geçiş belgeleri verilmesi gerekiyordu. Bu durumda, bu dönemde Osmanlı Devleti'nin müttefiki konumunda olan İngiltere sözleşmeye taraf oluyordu. Başlangıçta Büyük Britanya'nın da desteklediği bu sözleşme, Şubat 1800'de Britanya donanması amirali George Elphinstone Keith'in sözleşmeyi imzalamayı reddetmesi nedeniyle yürürlüğe girmedi.
Fransa birliklerinin Mısır'dan geri çekilmesini düzenleyen yeni bir sözleşme 27 Haziran 1801 tarihinde imzalanacaktır. 9 Ekim 1801'de imzalanan Paris Barış Senedi ile Fransa ve Osmanlı Devleti arasındaki barışın şartları ortaya konacak, nihai barış ise 25 Haziran 1802'de Paris Antlaşması ile gerçekleşecektir.
Osmanlı Devleti, bu antlaşmadan sonra diğer ülkelerin Osmanlı Devleti üzerindeki amaç ve emellerine göre izledikleri yolu değerlendirerek denge politikası izlemeye başlamıştır.
AYNALIKAVAK ANTLAŞMASI
21 Mart 1779 Osmanlı İmparatorluğu ile Rusya İmparatorluğu arasında imzalanan bir düzenleme ve ticaret antlaşmasıdır.
Küçük Kaynarca Antlaşması ile Osmanlı İmparatorluğu, Kırım'ın bağımsızlığını kabul etmek zorunda kalmıştı. Bir süre sonra Rusya yanlısı Şahin Giray Kırım hanı olunca Kırım'da Tatarlar arasında bir ayaklanma çıktı. Osmanlı Devleti Rusya'nın desteklediği Şahin Giray'a karşı Osmanlı yanlısı Selim Giray'ı destekledi. Ayaklanmanın bastırılması üzerine İngiltere ve Fransa'nın arabuluculuğu ile Osmanlı ve Rusya delegeleri bir araya gelerek İstanbul'daki Aynalıkavak Kasrı'nda yeni bir antlaşma imzaladılar. Bu antlaşmaya göre:
  1. Osmanlı Devleti, Şahin Giray'ın hanlığını tanıyacak; fakat sonraki hanların seçimi için padişahın halife olarak onayı alınacaktı.
  2. Akdeniz ve Karadeniz'de, Fransızlarla İngilizlere tanınan ticari haklar Rusya'ya da tanınacaktı.
  3. Kırım'daki Rus kuvvetleri geri çekilecekti.
Bu antlaşma ile Kırım'ın bağımsızlığı yeniden onaylanmış oldu.
LARGA MUHAREBESİ
Kırım Hanı Kaplan Giray komutasındaki 65,000 Kırım Tatarı süvarisi ve 15,000 Osmanlı piyadesinden oluşan Kırım Hanlığı ordusu ile Pyotr Rumyantsev komutasındaki 38,000 kişilik Rus ordusu arasında Prut Nehrinin bir kolu olan Larga Irmağında olmuştur. Gece 8 saatlik bir savaşın ardından Çeşme Deniz Savaşı ile aynı gün olan 7 Temmuz, 1770'de Kırım Hanlığı'nın bozgunu ile sonuçlanmıştır. Ruslar bu savaşla birlikte ayrıca 33 Türk topunuda ele geçirmişlerdir. Yenilginin başlıca sebebi Osmanlı İmparatorluğu kuvvetleri ile birlikte Kırım Hanlığı süvari kuvvetlerinin gerek askeri gerek teknolojik yönden geri kalmışlığı, modern silahları kullanmayı kabul etmemeleri ve piyade kuvvetlerine de gereken önemi vermemeleri, top yönünden eksikliğidir. Buna karşın Çar I. Petro döneminden beri süregelen reformlarla Rus Ordusu düzenli piyade kuvvetleri ile o döneme uygun gerek atlı ve gerekse bir piyade gibi atsız olarak savaşabilen dragon alaylarına sahipti. Zafer ardından Rumyantsev, 1. dereceden Saint George Madalyası ile Çariçe II. Katerina tarafından ödüllendirildi. 2 hafta sonra, yine aynı general, aynı orduyla savaşın kaderini belirleyecek olan Kartal Ovası Muharebesi'nde, bundan çok daha büyük bir zaferi, Osmanlı Ordusu'na karşı kazanmıştır.

19 Mart 2014 Çarşamba

ANTOFAGASTA'NIN İŞGALİ VE SAVAŞ
Şili askeri birlikleri 14 Şubat 1879 yılında sahil şehri Antofagasta'yı işgal etti. Nüfusun sadece %5'inin Bolivyalı olması dolayısıyla birlikler fazla bir direnişle karşılaşmadılar. Bunun üzerine Bolivya 1 Mart tarihinde Şili'ye savaş ilan etti. 5 Nisan'da ise Şili, Bolivya'ya savaş ilanını yaptı. Peru'nun tarafsız kalma isteğini reddetmesi üzerine Şili, Peru'ya da savaş ilanında bulundu. Şili'nin 13.000'lik askeri gücüne karşılık Bolivya (2.300) ve Peru'nun (6.000) toplam askeri gücü 8.300'dü. Nisan 1879 tarihinde Bolivaya diktatörü Daza'nın, Peru'ya destek vermesi nedeniyle askeri birliklerini Arica'ya gönderme çabaları birliklerinin Atacama Çölü'nde susuzluktan ölmekten son anda kurtulmaları ve geri dönmeleri ile başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Bu yaşanan olay Daza'nın hükümetten düşmesine kadar giden iç nedenlere neden olmuştur.
Antofagasta'nın işgali ile başlayan savaş denizde ve karada şiddetli çarpışmalara ve bunun sonucunda yaşanan birçok kayıba neden olmuştur. Denizde yaşanan muharebede Şili donanması Peru donanmasına karşı büyük başarılar elde ederek rakibinin deniz gücünü hemen hemen yok ederek, kendisi için deniz koridorunu tamamen açmış, işgal yollarını kendisi için kolaylaştırmıştır.
Denizde bunlar yaşanırken, karada Şili birlikleri Peru topraklarına işgal odaklı birçok sefer düzenledi. Bunlardan bazıları Tarapaca, Moquegua, Lima ve Huamachuco seferleriydi. Bu yapılan savaşlar son olarak Peru'nun güneyinin savunmasıyla sorumlu birliğin dağılmasıyla son buldu. Peru hükümeti tüm bu yaşananlar neticesinde Tacna ve Tarapaca bölgelerinin Şili'ye devrini de kapsayan kapitülasyon şartlarını kabul ettiğini beyan etti.

 

PASİFİK SAVAŞININ SONUÇLARI
Bu savaş neticesinde Şili önemli nitrat madenlerinin sahibi olmuştu. Böylece kayda değer bir zenginliğe ulaşan Şili, nitrat çıkarılmasında yeni ve kolay metodların bulunması ve sentetik gübrenin icadı ile bu kaynağın getirisini pek kullanamasa da daha ilerki dönemlerde Atacama Çölünde bulduğu bakır madenleri ile tekrardan önemli bir gelire sahip oldu. Günümüz dünyasında Şili açık ara en büyük bakır tedarikçisidir.
Bu üç ülke arasında ortam hala gergin bir düzeyde ilerlemektedir. Özellikle Bolivya bu savaşlar neticesinde denize kıyıya kalmamasının sıkıntısını yaşamaktadır ve günümüzdeki politik ve ekonomik 'güçsüzlüğünü' buna bağlamaktadır. Bu nedenle yıllar önce yapılan antlaşmanın revize edilmesini ve kendisine denize açılımlarını sağlayacak bir koridorun açılmasını talep etmektedir.
Her ne kadar burada söz konusu Şili ile Bolivya arasında ki bir antlaşma olsa da anlaşamamanın nedeni Peru'dur. Şili'nin o dönemde koridor olarak Bolivya'ya verilmesi olası toprakların eski Peru toprakları olması ve bu toprakların, Ancon Antlaşması'na göre anca Peru'nun onayı ile üçüncü bir ülkeye verilmesi maddesi süreci olumsuz yönde etkilemiştir. Peru devletinin buradaki düşüncesi, Bolivya'nın bu toprak kazanımı ile zamanında Peru'nun kaybettiği toprakları sahiplenerek Peru'nun bu kaybından yararlanma olarak görüyordu. Bolivya'nın buradaki düşüncesi ise o toprakların artık tamamen Şili hakimiyetinde olduğu ve Peru'nun konu ile ilgili bir bağlantısının bulunmamasıyken, Şili devleti ise, toprak vererek zaten yapması gerektiğinin herhangi bir karşılık almadan fazlasını yaptığını ve bu yüzden Peru'dan onay alınması gerekiyorsa bunun Bolivya'nın yapması gerektiğini belirtmektedir.
Tüm bu yaşanan olaylardan sonra 1978 yılında Bolivya, Şili ile diplomatik ilişkilerini kesmiştir.
Ayrıca günümüzde Şili'ye doğalgaz ihracatını reddeden Bolivya, doğalgaz ihraç ettiği Arjantin'e ihraç ettikleri doğalgazın kesinlikle Şili'ye iletilmemesi şartını koşmuştur.
Her ne kadar iki ülke arasında son dönemlerde hükümetler arası gayri resmi yakınlaşmalar olsa da, Şili artık Bolivya'ya herhangi bir toprak verilmesi taraftarı değildir.
ANCON ANTLAŞMASI
20 Ekim 1883 tarihinde Peru ile Şili arasında Peru'nun Lima şehrinin Ancon bölgesinde imzalanmıştır. Bu antlaşma ile Pasifik Savaşı (1879-1883) sırasında ortaya çıkan toprak sorunlarının giderilmesi amaçlanmaktaydı. Böylece savaş sonrası sağlam bir düzen meydana getirilmesi hedeflenmişti. Bu söz konusu savaşta Şili, kendisine karşı savaşan Peru ve Bolivya'yı yenilgiye uğratmıştı.
Varılan antlaşma metnine göre Tarapaca bölgesinin kontrolü Şili'ye devredildi. Ayrıca on yıllık süre zarfı boyunca Tacna ve Arica illerinin kontrolüde Şili'ye bırakıldı. 10 yıllık sürenin dolmasından sonra halk oylaması bu iki ilin geleceğinin belirlenmesi bu antlaşma ile kararlaştırıldı. Ancak bu maddeye uygun olmayarak bu iki il uzun yıllar Şili'nin kontrolünde kalmıştır.
Sonunda 1929 yılında ABD Başkanı Herbert Hoover'in arabuluculuğunda kesin çözüme ulaşılmış, Arica tamamiyle Şili'ye bırakılırken, Tacna tekrardan Peru'ya verildi.
Tacna iline ilaveten Peru, ekonomik olarakta toprak kaybına telafi olarak 6 Milyon Amerikan Doları ve çeşitli imtiyazların sahibi olmuştur.
BORİS GODUNOV
(1551 - 13 Nisan 1605), Rus Rurik hanedanının sona ermesi üzerine 1598-1605 arasında hüküm süren Rus Çarı.Rus topraklarında yıkıcı etkileri olan Karışıklık Dönemi (1598-1613) Godunov'un hükümdarlığı sırasında başlamıştır.
14. yüzyılda Moskova'ya göç etmiş soylu Tatar ailesi Saburov-Gadunovlardan gelen Boris, devlet hizmetine IV. İvan'ın (Korkunç) sarayında başladı.1571'de çarın yakınlarından birinin kızıyla evlenerek İvan'ın koruması altına girdi; kız kardeşi İrina'yı da Veliaht Fyodor'la evlendirdi (1580).1580'de boyarlığa yükseldi.İvan 1584'te Godunov'u zekaca kusurlu olan Fyodor'un koruyuculuğuna getirdi; Fyodor kısa bir süre sonra tahta çıktı.Godunov'un bu konuma haksız biçimde geldiğine inanan bir grup boyarın komplo girişimi karşısında Godunov muhaliflerini sürgüne göndererek Rusya'nın perde arkasındaki gerçek yöneticisi oldu.
Moskova Büyük Prensliği'nin dış ilişkilerini tümüyle denetimi altına alan Godunov başarılı askeri seferler düzenledi; dış ticareti artırdı, savunma amacıyla çok sayıda kale yaptırdı, Moskova'nın egemenliğinden çıkmış olan Batı Sibirya'yı yeniden kolonileştirdi.Ayrıca Moskova Kilisesi'nin metropolitlikten patrikliğe yükselmesini sağladı (1589).Ülke içinde saray çevresinin çıkarlarını gözetti.
Fyodor varis bırakmadan ölünce (1598), din adamları ve saray görevlilerinin çoğunlukta olduğu zemski sobor (ülke meclisi) Boris Godunov'u tahta çıkardı (17 Şubat 1598).Kısa zamanda akıllı ve becerikli bir hükümdar olduğunu kanıtlayan Çar Boris, hukuk sistemine çeki düzen verdi, Batı Avrupa'ya öğrenci gönderdi, Rusya'da Protestan kiliselerinin kurulmasına izin verdi, Baltık Denizi'nde güç kazanmak amacıyla Litvanya'nın Rusya'ya katılması için görüşmelee başladı.Öte yandan muhalif boyarların gücünü kırmak için Romanov Hanedanı üyelerinin sürgüne yolladı.Geniş bir muhbir ağı kurarak, ihanetinden kuşkulandığı herkesi acımasızca cezalandırmaya başladı.Bu önlemleri boyarların Godunov'a karşı düşmanlığının artmasına yol açtı.Kıtlığın (1601-1603) ve ona eşlik eden salgınların yol açtığı sıkıntıları hafifletme çabası da etkisiz kalınca halkın hoşnutsuzluğu gitgide yükseldi. 1591'de Kırım Hanı Gazi Giray Moskova'ya yaklaştı.Boris Godunov Kazaklardan kurulu bir orduyla Hanın Moskova'ya doğru ilerlemesini durdurdu.Ama Boris'in ansızın ölmesi üzerine direniş kırıldı ve ülke Karışıklık Dönemi'ne girdi.Bu dönem, Fyodor Nikitiç Romanov'un oğlu Mihail Romanov'un 1613'te çar seçilmesine değin sürdü.