Translate

19 Mart 2014 Çarşamba

ASTRAHAN HANLIĞI
Altın Orda'nın yıkılmasından sonra başkenti Astrahan olmak üzere Cengiz Han'ın oğlu Cuci'nin ulusuna bağlı Toka Temür sülalesinden Kasım Han tarafından kurulmuş ve 1466-1554 yılları arasında hüküm sürmüş bir hanlıktır. Zaman zaman Kırım Hanlığı vasıtasıyla Osmanlı Devleti'nin nüfuz alanına girmiştir. Astrahan Hanlığı'nın arazisi batıda Kuban ve Don nehrine, doğuda Nogay Orda'sı ile sınırdı. Güneyde Terek Nehri'ne, kuzeyde ise Volga ile Don nehrinin arasında uzanmaktaydı.
Asıl adı "Ejder Hanlığı" (Ajdarhan)  olan ve Ruslar tarafından sonradan değiştirilen Astrahan Hanlığı, Hazar Denizi'nin kuzey kıyılarında önemli bir ticaret merkezi olarak, 88 yıl boyunca egemen olmuş; ancak sürekli taht mücadeleleri sonucunda zayıflamış ve 1556 yılında Rus Çarı Korkunç İvan tarafından yıkılmıştır.
Rusya'nın Kazan ve Astrahan hanlıklarını yıkarak doğuya doğru genişleme siyasetinden rahatsız olan Osmanlı Devleti Orta Asya'daki Türk hanlıklarının da kendisinden yardım istemesi üzerine 1563 yılından beri Rusya'yı durdurmak için Astrahan'a yapmayı planladığı seferi ancak 1569 yılında yapabilmiş ama hem ordu kumandanlarının kendi aralarındaki anlaşmazlıklardan hem de Kırım Hanı'nın bu kumandanlarla arasındaki anlaşmazlıktan dolayı bu seferde istenilen neticeye ulaşılamamıştır. Buna rağmen Rusya'nın barış istemesi üzerine 1570 yılında yine de Osmanlı ve Orta Asya Türk Hanlıklarının lehine bir barış antlaşması yapılabildiyse de Kazan ve Astrahan Hanlıkları'nın Rusya'ya bağlı oldukları zımnen kabul edilmiştir.
Bugün Astrahan ve çevresinde yoğun Türk nüfusu bulunmaktadır.
DON-VOLGA KANAL PROJESİ
Osmanlı Devleti sadrazamı Sokullu Mehmet Paşa tarafından Don ve Volga nehirlerinin birleştirilmesi için yapılması planlanan kanal projesi.
Sadrazam Pargalı Damat İbrahim Paşa, Don ve Volga nehirlerinin bir kanalla birleştirilerek, Karadeniz'le Hazar Denizi'nin birbirine bağlanması ile gittikçe güçlenen Rusların güneye doğru inmelerini engellemeyi amaçlanmıştır. Ayrıca bu proje ile İpek Yolu ticeretini canlandırma, İran ile yapılan savaşlarda donanmadan yararlanma ve Asyada'ki Türkler ile irtibat sağlamaya çalışılmıştır.
Sokollu Mehmet Paşa, Şıkk-ı sâni defterdarı Çerkez Kasım Bey'i Beylerbeyi yaparak hem Astrahan kalesini ele geçirmek için Ruslara karşı Astrahan Seferi hem de kanal çalışmalarının başlatılmasını sağlamıştır.
1569 Ağustos'unda Kefe Beylerbeyi Çerkez Kasım Paşa tarafından çalışmalara başlandı, bu faaliyet neticesinde iki nehir arasındaki mesafenin üçte biri kazıldı. Bu faaliyetten Osmanlı Devleti'nin kendisine olan ihtiyacının azalacağı, hatta özerkliğini kaybedebileceği, endişesi taşıyan Devlet Giray Han'ın, el altından propaganda yaptırması sebebiyle amele ve asker arasında hoşnutsuzluklar başgösterdi.
Rusya'nın bu projeyi önlemek için yaptığı saldırılar, Kırım Hanı'nın projeyi istememesi ve Astrahan Seferi'nin askerî yeteneksizlik nedeniyle başarısızlıkla sona ermesi bu projenin gerçekleşmesini engellemiştir.
Kanal sonradan değişik başarısızlıklar akabinde, başarılı bir şekilde 1953'de Sovyetler zamanında açılmıştır.
CEZAYİRLİ HASAN PAŞA
1713'de Rodosto, günümüzde Tekirdağ'da doğdu. Bazı kaynaklarda aslen Balkanlı Pomak olduğu bildirilmektedir. Gençliğinde Cezayir ocaklarına yazılıp, orada yükselerek Tlemsen Beyliği'ne getirilmesi dolayısyla "Cezayirli" lakabını almıştır. Osmanlı-Rus ve Avusturya savaşının devam ettiği 1738 yılında, Yeniçeri Ocağı'na kaydoldu ve bazı muharebelere katıldı. Belgrad'ın kuşatılması sırasında gayret ve cesaretini gösterdi.
Nisan 1761'da kalyon kaptanı olarak Osmanlı donanmasına giren Hasan Paşa, 1762'de riyale, 1766'da patrona ve bir yıl sonra da kapudane rütbesine kadar yükseldi. 6 Temmuz 1770'te Çeşme Deniz Savaşı'nda Rusların Osmanlı donanmasını yaktığı haberini, Çanakkale Boğazı'na kadar gelerek bildiren Hasan Paşa'ya, beylerbeyi rütbesi verildi. Rusların Çeşme faciasından sonra Limni Adası'nı kuşatması üzerine, adaya giderek oranın savunmasını üstlendi. Rusları adadan uzaklaştırmayı başardı.
Bu başarısından dolayı vezirlik rütbesiyle kaptan-ı derya tayin edildi. 22 Ekim 1770 - 27 Şubat 1774 tarihleri arası kaptan-i derya olarak görev yaptı. Sonra Anadolu Valiliğine ve kısa bir süre sonra Rusçuk seraskerliğine atandı. Ama Temmuz 1774 sonunda tekrar kaptan-ı deryalığa getirildi ve 19 Aralık 1789 tarihine kadar Kaptan-ı derya olarak görev yaptı. Boğaz seraskerliği görevini de yaptı. 1773'te Sultan III. Mustafa ve sadrazamı ile birlikte sonradan Deniz Harp Akademisi adını alacak Türkiye'nin ilk askeri denizcilik okulunu kurdurdu. Devlet idaresinin zayıflığı dolayısıyla yerel olarak idareyi ellerine alan Doğu Akdeniz bölgesi ayanlarıyla uğraştı. 1775'te Akka'yı geri aldı ve 1787'de Mısır'daki kölemen beylerini Kahire'den çıkarmayı başardı. 1789'da Rus Karadeniz donanmasını mağlup etti. 1789'da Özi kalesinin Ruslara eline düşmesi üzerine, muhaliflerinin aleyhinde yaptıkları propagandalar sonucu kaptan-ı deryalıktan azledildi.
Sultan III. Selim zamanında İsmail Kalesine serasker olan Hasan Paşa, gösterdiği başarılardan sonra sadrazam ve serdar-ı ekrem tayin edildi.
Hayatı sürekli cephede geçen Gazi Hasan Paşa, 19 Mart 1790'da Şumnu'da vefat etti.
Devlete sadık, gayretli ve sözünü esirgemeyen bir kişi olan Cezayirli Gazi Hasan Paşa, mal varlığının büyük çoğunluğunu devlet işlerine harcamış, öldüğünde tahminlerin çok altında bir servet bırakmıştır. Ayrıca cömertliğiyle de bilinen paşa Osmanlı-Rus Savaşı çıktığında sefer masrafları için devlete 12.000 kese altın bağışlamıştır
Çeşme Kalesi önünde Cezayirli Gazi Hasan Paşa heykeli bulunmaktadir.
UŞAKLIK
İngiliz kralı VIII. Edward İstanbul’a Atatük’ü ziyarete geldiği zaman, Atatürk kendisine bir akşam ziyafeti vermişti. Ziyafetten önce,
-”Bana İngiltere sarayında verilen ziyafetler ne şekilde olur, onu bilen birisini, yahut bir aşçı bulunuz !…dedi.
Ve nihayet bu sofra merasimini bilen bir zattan öğrenerek sofrayı o şekilde düzene koydular… Akşam kral sofraya oturunca kendisini kral sarayında zannederek memnun oldu. Atatürk’e dönerek:
- “Sizi tebrik eder ve teşekkür ederim. Kendimi İngiltere’de zannettim” diyerek memnuniyetini bildirdi. Sofraya hep Türk garsonlar hizmet etmekte idi. Bunlardan bir tanesi heyecanlanarak, elindeki büyük bir tabakla birdenbire yere yuvarlandı. Yemekler de halılara dağıldı.
Misafirler utançlarından kıpkırmızı kesildiler. Fakat Atatürk Kral’a :
- “Bu millete her şeyi öğrettim, fakat uşaklığı öğretemedim!” dedi. Bütün sofradakiler Atatürk’ün bu sözlerine hayran oldular. Atatürk garsona da “vazifene devam et” emrini verdi.

18 Mart 2014 Salı

OTTO LİMAN von SANDERS
(17 Şubat 1855, Stolp - 22 Ağustos 1929, Münih), Prusya Krallığı, Alman İmparatorluğu ve Osmanlı İmparatorluğu'na subay ve danışman olarak hizmet eden Alman general.
17 Şubat 1855'te o dönem Almanya'ya bağlı Pomeranya bölgesindeki Stolp'da (bugün Polonya'da Slupsk) doğdu. Büyük dedesi Yahudi bir asilzade idi. Aristokrat ailelerin diğer birçok Prusyalılar gibi o da askere katıldı. 1874'te Essen muhafız birliğinde subaylığa başladı. 1877 yılında Darmstadt'ta Amelie von Sanders ile evlendi ve von Sanders soyadını eşinden almıştır.
1911'de Generalliğe yükseldi. 1913 yılında Osmanlı İmparatorluğu için bir Alman askeri heyetinin başkanı olarak atandı. Yaklaşık seksen yıldır, Osmanlı İmparatorluğu Avrupa çizgisinde ordularını modernize etmeye çalışıyordu. Liman von Sanders bu görevde çalışan son Alman oldu. Çanakkale'yi savunan Osmanlı 5. Ordu Komutanı Mareşal Liman von Sanders Osmanlı Devleti'ndeki Alman Danışma Kurulu Başkanıydı.
1918 yılında, I. Dünya Savaşının son yılında, Liman von Sanders, Sina ve Filistin Cephesi sırasında General Erich von Falkenhayn'ın yerine geçerek Osmanlı ordusunun komutasını devraldı. 1918 sonunda İngiliz General Edmund Allenby tarafından yenilgiye uğratıldı ve savaş sona erdikten sonra savaş suçu işlediği iddiasıyla Şubat 1919'da Malta'da tutuklandı ama altı ay sonra serbest bırakıldı ve Alman ordusu'ndan o yıl emekli oldu.
1927 yılında savaş sırasında ve öncesinde kendi deneyimleri hakkında Malta'da tutsak kaldığı yıllara ait yazdığı bir kitabını yayınlamıştır.
22 Ağustos 1929'da Münih'te 74 yaşında öldü. Darmstadt'ta eşi Amelie von Sanders'in yanında defnedilmiştir. Mezarı'nın yeri Darmstadt Alter Friedhof'da 2 N 28 numaradadır.
Gerek Alman İmparatorluğu'nda gerek Osmanlı Devleti'nde kazandığı zaferlerle o dönemin Alman Haç Madalyası ve Osmanlı Takkaresini almıştır.
19 ŞUBAT TAARUZU
Birleşik Filo'nun plana uygun ilk harekâtı 19 Şubat 1915 günü başlatıldı. Plana göre, Boğaz'ı zorlama harekâtının ilk aşamasında Dış Tahkimatın, yani Anadolu yakasındaki Kumkale ve Orhaniye tabyaları ile Avrupa yakasındaki Ertuğrul ve Seddülbahir tabyalarının imha edilmesi öngörülüyordu. Harekât, Birleşik Filo'nun 12 gemisiyle yapılmıştır. Filodaki gemiler üç grup halinde savaşa sürüldüler. Birinci grupta Inflexible, Agamemnon, Queen Elizabeth, ikinci grupta Vengeance, Albron, Cornwallis, Irresistible, Triumph ve Fransız gemilerinden oluşan üçüncü grupta ise Suffren, Bouvet, Charlemange ve Gaulors yer almaktadır. Söz konusu gemiler Osmanlı mevzilerine karşı 170 namluyla ateş açmışlardır. Filodaki bu topların çaplarına göre sayıları, 30,5 cm.lik 48, 23,4 cm.lik 20, 16 cm.lk 20, 15 cm.lik 56, 10,5 cm. 26'dır.Boğaz'ın Dış Tahkimat'ında hazır bulunan toplar ise 19 ağır top, 6 havan ve 4 mantelli toptur.
Sabah 09:50’de başlayan harekâtın ilk bölümünde hedef olan tabyalar 7.700 – 15.000 yardadan (7 – 13,7 km.) ateş açmışlardır. Osmanlı topçusu menzilleri kısa olduğu için karşılık verememiştir.Zırhlılardan bazıları kıyılara sokularak tabyaları yan ateşine almışlardır. Saat 14:00 dolaylarında gemiler ilerleyerek 5 - 7 km.den atışa geçince Osmanlı tabyaları karşılık vermeye başlamıştır. Saat 16:40'da Orhaniye Tabyası ateşini fazla yaklaşan Vengeance Zırhlısı üzerine toplamıştır. Bunun üzerine diğer zırhlılar ateşlerini Orhaniye Tabyası'na yönelttiler. Birleşik Filo'nun 7,5 saat süren taarruz yaklaşık olarak bin mermi harcanarak saat 17:30'da sona erdirilmiştir. Osmanlı tabyalarında kayıp ikisi subay olmak üzere 4 şehit ve 11 yaralıdır. Toplarda hasar yoktur.
Havanın kararması üzerine saat 17:30'da donanma geri çekilmiştir. Taarruz başarılı olmamıştı. Bunun nedeni, gemilerin yeterince yaklaşmadan, uzaktan ateş açması ve sık sık yer değiştirmiş olmalarına bağlanmıştır. Dolayısıyla Dış Tahkimat'a taarruzun yenilenmesi gerekiyordu.
ÇANAKKALE SAVAŞI DENİZALTI HAREKATLARI
İngiliz denizaltıları, 1914 yılından itibaren, asıl savaş henüz başlatılmadan, saldırıya geçmişlerdir. İngiliz amiral Carden komutasındaki Abluka Filosu, 20 Eylül 1914 gününden beri Yunanistan sınırları içindeki Dedeağaç'tan İzmir Körfezi'ne kadar tüm Kuzey Ege kıyılarında bir abluka uyguluyordu. Komutası altındaki üç İngiliz (B9, B10 ve B11) ve üç Fransız (Joule, Saphir ve Marioette) denizaltısı bu görev için kullanılıyordu. Bu denizaltılarla Marmara Denizi'ne geçilip geçilemeyeceği araştırılmak istendiğinde bu iş için B – 11 kullanılmasına karar verilmiştir.Gelibolu Yarımadası'nın işgali için çıkarmalar yapıldığı 25 Nisan 1915 gününden hemen sonra da, bölgedeki Osmanlı kuvvetlerinin (5. Ordu) deniz üzerinden asker, mühimmat ve erzak ikmalini engellenmek için denizaltı operasyonları, bölgeye gönderilen yeni denizaltıların da katılımıyla yapılmıştır.
Bu harekatlar sırasında İtilaf Devletleri'ne ait 13 denizaltı kullanılmış ve Çanakkale Boğazı'nı 27 kez geçme girişiminde bulunulmuştur. Bu teşebbüslerde 3 İngiliz denizaltısı ve 3 Fransız denizaltısı ile bir Avustralya denizaltısı batmış, bir Fransız denizaltısı da ele geçirilmiştir. Osmanlı İmparatorluğu'nun bu denizaltı harbindeki gemi kayıpları ise toplam tonajı 21 bin ton olan 8 askerî gemi (Mesudiye, Barbaros Hayreddin zırhlıları, Yarhisar muhribi, Peleng-i Derya, Nur-ül Bahir gambotları, Nara ve Sakız destek gemileri ile toplam tonajı 38.500 ton olan Şirket-i Hayriye ve Haliç Şirketi'ne ait 31 ticaret gemisi batmıştır. Bunların yanı sıra 200'den fazla küçük tekne ve mavna da batırılmıştır. Toplam gemi kaybı 63.516 tondur.
Bu denizaltı harekatları her ne kadar 5. Ordu'nun savaş gücünde yıkıcı bir hasar yaratmadıysa da, Osmanlı İmparatorluğu'nun gemi, insangücü, malzeme ve mühimmat yönünden ağır sayılabilecek kayıplara uğramasına neden olmuştur. Sonuç olarak asker nakliyatı mayıs ayı ortalarından itibaren Trakya üzerinden kara yoluyla yapılmaya başlanmıştır. Bu durumda 12 saat gerektiren nakliyat bir haftayı bulmuştur.Diğer ikmal maddeleri sevkiyatı da kara yoluna kaydırılmıştır. Sonuç itibarıyla Müttefik denizaltı operasyonları cephe kuvvetlerinin ikmalini zor, zahmetli, zaman alıcı hale getirmiş ve en azından altı kat daha pahalıya mal olmasına yol açmıştır.Özellikle mühimmat nakliyesinde yaşanan gecikmeler cephelerde belirgin sıkıntılar yaratmış, hatta bazı taarruzların sırf bu yüzden ertelenmesine neden olmuştur. Bir diğer önemli ikmal malzemesi olan tıbbî malzeme sevkiyatındaki gecikmelerin de ölümcül olması tabidir. Bütün bunların sonucunda denizyoluyla ikmal kademe kademe terk edildi. Öyle ki Müttefik Donanma Komutanlığı, 1915 yılı Aralık ayı itibarıyla Marmara Denizi'nde hedef yokluğundan denizaltı operasyonlarına son vermeye karar vermiştir.[