Translate

18 Mart 2014 Salı

1 MAYIS 1915 OSMANLI TAARUZLARI
Mareşal Liman Von Sanders, müttefiklerin başarısız İkinci Kerevizdere Taarruzu’ndan hemen sonra, yeni takviyeler almalarından önce taarruz etmeyi planlamaktadır. Gerçekten de İngiliz Savaş Bakanı Lord Kitchener de Mısır’daki 42. İngiliz Tümeni ile Gurkalardan oluşan bir Hint Tugayının Çanakkale Cephesine hareket etmesi emrini vermiştir. Ayrıca Fransa’dan bir tümen yola çıkmak için hazırlanmaktadır. Liman Von Sanders, sadece Seddülbahir Cephesi’nde değil, aynı zamanda Arıburnu Cephesi’nde de taarruza karar vermiştir.
Arıburnu Cephesi’nde 1 Mayıs taarruzları sabahın erken saatlerinde başlamıştı. Seddülbahir Cephesi’nde ise gece taarruzu olarak uygulanmıştır. Taarruzun Seddülbahir Cephesi’nde gece saatlerine alınmasında amaç, Birleşik Donanma’nın destek atışından sakınmaktır. Arıburnu Cephesi’de donanma ateşi karşıdan gelirken Seddülbahir Cephesi’nde üç yandan gelmektedir.
Taarruz Albay Halil Sami Bey’in 9. Tümeni ile Saros bölgesinden intikal etmiş olan Albay Remzi Bey komutasındaki 7. Tümen tarafından gerçekleştirilecektir. Harekata Mareşal Liman Von Sanders’in 29 Nisan günü Seddülbahir Cephesi Komutanlığı’na getirdiği Albay Von Sodenstern komuta edecektir. Osmanlı kuvvetleri 19 taburda 16 bin savaşçı, Müttefik kuvvetler ise 30 taburda 32 bin kişidir. Osmanlı taarruzu 3 makineli tüfek bölüğü ve 10 topçu bataryasıyla desteklenecektir. İngiliz ve Fransızların ise Seddülbahir Cephesi’nde karaya çıkarılmış 30 makineli tüfek bölüğü ve 23 topçu bataryası (donanma topları hariç) bulunmaktadır.
Albay Von Sodenstern, tüm askerlere okunması talimatıyla yayınladığı emrinde şöyle demektedir. “Düşmana süngü ile saldırılacak…” “…sahilde filikaları yakmak…”, ister istemez üçbin yıl önce Boğazın karşı yakasındaki Troya Savaşı’nı anımsatmaktadır. Troyalılar ve müttefikleri, Akha çıkarma sahiline saldırırken öncelikli amaçları gemileri yakmaktı.
Gece saat 22:00 de başlayan süngü hücumu, yer yer Osmanlı kuvvetlerinin İngiliz-Fransız mevzilerine girmesini sağlamıştır fakat sabah saatlerine kadar süren çatışmalar Osmanlı kuvvetleri açısından sonuç getirmemiştir. 1 Mayıs gecesi taarruzlarında İngilizler 17 subay ve 641 erat, Fransızlar ise 58 subay ve 2.064 erat kaybetmişlerdir. Toplam Müttefik kaybı 75 subay ve 2.705 olmak üzere 2.780 kişidir.
Osmanlı kuvvetleri mevzilerine çekilirken, 2 Mayıs 1915 sabahı saat 06:00 da İngiliz-Fransız cephesi bir karşı taarruza girişmiştir. Öğlen saatlerine kadar süren karşı taarruz da sonuçsuz kalmıştır.
Gerçekte General Sir Ian Hamilton Seddülbahir Cephesi’nde bir taarruz emri vermişti. 1 Mayıs gecesi gerçekleşen beklenmedik Osmanlı taarruzu nedeniyle planını ertelememiş, karşı taarruzun uygulanmasına karar vermiştir. Ancak Osmanlı taarruzları ve karşı taarruz sırasında uğranılan kayıpları dikkate alarak harekata, halen yolda olan 2. Fransız Tümeni’nin karaya çıkmasından sonra gerçekleştirilmesine gerek görmüştü. Ayrıca General Sır Ian Hamilton, Arıburnu Cephesi’nden en seçkinlerinden iki tugayın Seddülbahir Cephesi’ne aktarılması emri vermişti. Anzak kolordusu Komutanı General William Birdwood, Arcadian nakliye gemisindeki Hamilton’un Genel Karargah’ında, bir süre için kendi cephesinde taarruza geçmemesi yönünde uyarılmıştır. Çıkarma bölgesinin dar ve sıkışık olması nedeniyle karaya çıkartılamayan, gemilerde bekletilen beş top bataryası da Ertuğrul Koyu’na nakledilecektir.
Öte taraftan Osmanlılar beklemek niyetinde değillerdir. İstanbul’dan gönderilen Albay Mehmet Şükrü Bey’in komutasındaki 15. Tümen’in gün sonuna doğru Seddülbahir Cephesi’ne ulaşacağı bilinmektedir. Mareşal Liman Von Sanders, bir tümen gücündeki bu takviyeyle taarruzu yenilemeye karar verdi. Bu kez 7., 9. ve 15. Tümenler taarruz edecektir. Seddülbahir Cephesi Komutanı Albay Von Sodenstern’in üç tümeni yönetebilecek bir karargah kadrosu henüz yoktur. Zaten Alman Ordusu'ndaki son görevi, bir tabur komutanlığı idi. Yine de 2 Mayıs gecesi saat 22:00 dolaylarında Osmanlı tümenleri süngü hücumuna geçtiler. Taarruz başladığında 15. Tümen’in ileri unsurları ancak cepheye ulaşmışlardı. Dokuz saattir 25 km. yol yürüyüp gelmişlerdir ve gecenin karanlığında, tanımadıkları bir arazide taarruza katılacaklardır. 15. Tümen’in ateş hattına ilk ulaşan bölüğünün subayları, Ordu komutanının emirleri gereği kısa ve sert emirleri sıraladılar ve bölük taarruza katıldı. Tümenin diğer unsurlarının cepheye ulaşması sabah saatlerin bulmuştur ve onlar da derhal parça parça savaşa sürülmüşlerdir. Sabahın ilk saatlerinde yıpranan Osmanlı kuvvetleri mevzilerine geri çekilmişlerdi. Onbirbin mevcutlu 15. Tümen’in bir gece içindeki kayıpları, mevcutlarının yüzde kırkıdır.
Bu başarısız taarruzun hemen ertesi günü Mareşal Liman Von Sanders, Albay Sodenstern'i görevden alarak yerine General Weber'i (Weber Paşa) atamıştır. Aynı zamanda Sanders, 5. Ordu teşkilatlanmasını yeniden düzenlemiştir. Buna göre dört grup komutanlığı oluşturulmuştur.
ÇANAKKKALE SAVAŞI KARA MUHAREBELERİ
Çanakkale Savaşları’nda Deniz Harekâtı’nın başarısızlığı umutları Kara Harekâtı’na çevirmişti.Daha 1 Mart’ta Yunanistan, Gelibolu yarımadasını işgal etmek, mümkün olduğu takdirde İstanbul üzerine yürümek üzere İngiltere’ye üç tümenlik bir kuvvet önermişti. İngiliz ve Fransızlara kalsa öneri kabul edilebilirdi. Ancak Rus Çarı, İngiliz Büyükelçisi’ne, hiçbir şart altında Yunan askerinin İstanbul’a girmesine izin vermeyeceğini bildirerek bu tasarıyı önledi.
Askeri durumu tetkik için Çanakkale’ye gönderilen General Sir William Birdwood, 5 Mart’ta Kitchener’a gönderdiği raporda, Donanmanın tek başına Boğaz’dan geçemeyeceğine inandığını, kuvvetli bir ordunun karadan donanmayı desteklemesi gerektiğini bildiriyordu. Bu rapor Kitchener’in bütün tereddütlerini giderdi. 10 Martda 29’ncu Tümenin Ege’ye gönderileceğini açıkladı. Ayrıca bir Tümen de kendilerinin göndermeleri için Fransızları ikna edeceğini ilave ediyordu.
Böylece Mısır’daki Anzac Tümenleri ile birlikte 70 bin kişilik bir kolordu bu işe ayrılmış oluyordu.
Birdwood’un raporuna rağmen, hala donanmanın tek başına Boğazı geçebileceğini düşünenler vardı. Bu karışıklık içinde Kara kuvveti hazır olana kadar Donanmanın harekatını geri bırakmasını, bu suretle Kara ve Deniz Kuvvetlerinin müşterek harekata başlamasının en iyisi olacağını hiç kimse aklına getiremiyordu.
O sıralarda Londra’ya hakim olan bu kargaşalık ve belirsizliği, ne yapacağı belli olmayan Sefer Kuvveti’nin Komutanlığına yapılan atamadan anlamak mümkündür. Bu komutan, Kitchener’in Güney Afrika savaşlarından eski bir arkadaşı General Sir Ian Hamilton’du.
Donanma asıl saldırısını yapana kadar, Hamilton’un birlikleri işe karışmayacaktı. Eğer deneme başarıya ulaşmazsa Hamilton Gelibolu yarımadasına çıkarma yapacak, başarıya ulaşırsa yarımadaya zayıf bir kuvvet bırakıp doğrudan doğruya İstanbul üzerine yürüyecekti. Oradan İstanbul Boğazına çıkarılmış bir Rus Birliği ile birleşmesi umuluyordu.
Türk tarafı ise, 18 Mart’ta kazandığı zaferden dolayı kendisine olan güvenini tazelemiş, Çanakkale’nin Boğazlar’dan geçilemeyeceğini tüm dünyaya göstermişti. Bu zaferin ardından, İtilafların kaçınılmaz kara harekâtına karşı Türk tarafı da son sürat hazırlıklara başlamıştı. Gelibolu‘da 5. Ordu oluşturulmuş başına da Mareşal Liman von Sanders getirilmişti. Kıyılara dikenli tellerle çevriliyor, birlikler önemli yerlere yerleştiriliyor, müttefiklerin her hareketi gözleniyordu. Müttefik çıkarmasını bekleyen bir başka kişi ise 19. İhtiyat Tümeni’nin başında bulunan yarbay Mustafa Kemal'di.
NUSRAT VE 11, MAYIN HATTI
Mart 1915 başında Osmanlı'nın Çanakkale'de Bleriot XI-2 tipi tek bir keşif uçağı bulunuyordu. 3 Mart 1915 günü Üsteğmen Cemal Bey ve makinisti Vahran Usta bu uçakla keşif görevine çıktıklarında, haftalardır gördüklerinden farklı bir manzarayla karşılaştılar. Boğazın girişinde İngiliz mayın arama gemisi yoktu. Birkaç keşif turundan sonra mayınların bir bölümünün gemilere geçit verecek biçimde temizlendiğini gördüler. 1000 metre yükseğe çıkarak farkedilmeden kumandanlığa dönüldü ve mayınların temizlendiği rapor edildi. Bunun üzerine Nusrat Mayın Gemisi'ne görev verildi. Görev sabahı öncesinde, İngiliz karakol gemisinin kötü hava koşulları nedeniyle yerini terketmesi de görevi kolaylaştırmıştı.Müstahkem Mevkii Komutanlığı, Boğaz'a bir saldırının kademeler halinde yapılacağını, ilk kademeyi oluşturan gemilerin cephanesi bitince geri çekilerek yerlerini ikinci kademe gemilere bırakacaklarını doğru olarak tahmin edebiliyordu. Geri çekilen gemilerin de Çanakkale Boğazı’nın en geniş yeri olan Erenköy önlerindeki koyda (Karanlık Liman) dönüş manevrası yapacakları düşünülmüş ve Merkez Tahkimat bölgesindekilere ek olarak bu rota üzerine de bir mayın hattı öngörülmüştü. Nusrat Mayın Gemisi, İttihat ve Terakki Partisi üyesi Albay Cevat komutasında bu limana 8 Mart 1915 sabahı 05:00 dolaylarında toplam 26 mayını gizlice dökmüştür.Onbirinci hattı oluşturan bu mayın hattı, Orta Tahkimat bölgesine, sahile yakın olarak, kıyıya paralel dökülmüş, bulunmamaları için ters yerleştirilmişlerdir. Nitekim daha sonra bu mayınlar savaşın gidişatını etkileyen ve muhtemelen İtilaf Devletleri'ni deniz harekâtından caydıran en büyük etken olmuştur.
O tarihlerde 8 metre derinlikteki mayının, hava keşfinde bin metre irtifadan görülebileceği kabul ediliyordu. Bozcaada'da yapılan denemelerde de mayınların dikkatli bir havacı tarafından rahatlıkla görülebildiği anlaşılmıştı. Yine de Karanlık Liman üzerinde yapılan hava keşfinde mayınlar görülememişti. Bu uçuşun pilotu ertesi gün kurşuna dizilmiştir.
ESAD PAŞANIN ÇANAKKALE SAVAŞINDAKİ ROLÜ
25 Nisan 1915'de İngiliz ve Fransız birliklerinin Seddülbahir Cephesi ve Arıburnu Cephesini açmalarıyla Çanakkale Kara Savaşları başlamış oldu. Haziran ayına kadar süren saldırılar Türk kuvvetleri tarafından karşılandı ve düşmanın geri çekilmesi sağlandı. Bunun üzerine tekrar saldırı kararı alan İtilaf Kuvvetleri haziran ve Temmuz ayı boyunca Türk mevkilerini sürekli ateş ve bombardıman altında tuttular.
Bu sırada Gelibolu'daki savunma hattı iki kısma ayrılmıştı. Esat Paşa Arıburun Kuzey Grubu komutanı olarak, kardeşi Vehip Paşa da Güney Grubu Komutanı sıfatıyla düşmanın kuvvetli saldırılarına karşı direniş göstermekte idi. Kuzey Grubu komutanı Esat Paşa Haziran ve Temmuz aylarında İngiliz ve Fransız birliklerinin Arıburnu'na yaptıkları taarruzlar karşısında zor şartlar altında düşmanı karşılamış ve geri püskürtmüştür.
Bundan sonra Ağustos ayında düşman kuvvetleri Conkbayırı denen mevkii üzerine harekete geçmiş ve burayı ele geçirmek için hazırlıklara başlamıştır. 6 Ağustos'ta başlayan düşman taarruzu Conkbayırı'nı korumakla görevli Esat Paşa emrindeki Türk kuvvetleri tarafından karşılanmış ve düşman yenilgiye uğratılmıştır .
Ağustos sonuna kadar devam eden savaşlar sonunda İtilaf Kuvvetleri mevki yönünden çok önemli olan Conkbayırı'nı ele geçirememiş ve Çanakkale'den geçerek İstanbul'u işgal etme emelleri suya düşmüştür. Özellikle Conkbayırı savaşlarında büyük kahramanlık gösteren Esat Paşa, Mustafa Kemal Atatürk'ün de bu bölgede Anafartalar Cephesi'nde zafer kazanmasında büyük paya sahiptir. Çünkü Mustafa Kemal'in Anafartalar Kumandanlığına atanmasını sağlamış ve onun burada yeteneğinin görülmesi ve dünyaca tanınan bir asker olması bu sayede mümkün olmuştur. Esat Paşa, İtilaf Kuvvetlerinin Çanakkale Boğazını geçerek İstanbul'a gelmesini önleyen üç önemli kumandandan biri olarak ortaya çıkmaktadır. Diğer iki kişi, Çanakkale Müstahkem Mevki komutanı Cevat Paşa ve Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal Paşa'dır.
25 ŞUBAT TAARUZU
Birleşik Filo'nun zırhlılarının 7,5 saat içinde bin mermi kullanarak dövdüğü Osmanlı tabyalarının susturulamaması bir başarısızlıktı. Ancak yine de bir kazanım vardır. Birleşik Filo Komutanlığı, Osmanlı tabyalarının yan ateşe alınabilmek gibi bir zaafı olduğunu böylece anlamıştır. Ayrıca tabyaların vurulmasının yeterli olmadığı ortaya çıkmıştı. Tabyadakiler, gemiler atış menzillerinin dışındayken siperlere çekilmekteydiler. Gemiler menzile girince top başı edip ateşe başlamaktalar, gerektiğinde yakınlarda patlayan top mermilerinin yığdığı toprağı temizleyip topları yeniden ateşe hazır hale getirmektedirler. Bu durumda, her topun, tek tek vurulup imha edilmesi gerekmektedir.
Saldırı gecesi Osmanlı komutanlığı, Gelibolu Yarımadası'nın batı sahillerinde, olası bir çıkarma hareketine karşı bazı önlemler almıştır. Bu arada saldırıya uğrayan tabyalarda tüm gece boyunca hasarların giderilmesi için gereken çalışmalar yapıldı, toplar yeniden ateşe hazır hale getirildi.
Bozan hava sebebiyle bir sonraki saldırı ancak 25 Şubat 1915 günü başlatılabilmiştir. Fakat bu arada muhriplerin koruması altında, zaman zaman Osmanlı topçusunun ateşi altında 25 Şubat'a kadar dış kesimde mayın taraması yaptılar. Ancak buralara zaten mayın atılmamıştı. Saat 09:45'de önceki saldırıda yer alan zırhlılar belirlenen atış hatlarına gelmişlerdir. Queen Elizabeth 10.600 yarda (yaklaşık 9,7 km.) demirleyip ateşe başladı. Agamemnon daha yakın bir mesafeye demirlemiştir. Zırhılar, Osmanlı topçu menzili dışında demir atarak ateşe başladılar. Hem cepheden, hem de yandan ateş altına alınan Osmanlı tabyalarında personel top başı yapamadılar.Fakat saat 10:17'de Ertuğrul Tabyası Agamemnon zırhlısına karşı ateşe başlamıştır. İzleyen 15 dk. içinde yedi isabet alan Agamemnon orta derecede hasar görmüştü ve mürettebattan 8 kişi yaşamını yitirmişti.
Bu arada önce Orhaniye Tabyası'ndaki uzun menzilli iki top, sürekli ateş etmekten aşırı derecede ısınmış, namlular kızarmış ve namlu çemberi parçalanmıştır. Orhaniye Tabyası'nın susturulduğunu düşünen zırhlılar bu kez ateşlerin Ertuğrul Tabyası'na topladılar. Buradaki toplar da kısa süre sonra aynı duruma gelmiştir. Dahası Ertuğrul'da iki top isabet almıştır. Tabyalar öğle üzeri artık ateşi kesmişlerdir. Saat 13:45'de Vengeance ve Cornwallis Boğaz'a girerek Ertuğrul ve Orhaniye'ye ateş açtılar. Boğaz dışındaki zırhlılar da ateşe katıldı.
Kumkale ve Seddülbahir tabyalarında durum daha ağırdı. Bu tabyalardaki toplar, hem kendilerinin hem de cephaneliklerin isabet alması nedeniyle ancak dörder mermi kullanabilmişlerdir.
Saat 16:00 itibarıyla Amiral Carden, mayın tarama teknelerinin boğaza girmesi için emir vermiştir. Bu tekneleri ateşiyle koruyacak olan Albion, Vengeance ve Triumph altı destroyerle birlikte Boğaz'dan içeriye doğru 1,8 km. kadar girdiler.Albion Anadolu yakasına, Triumph da Avrupa yakasına yanaşarak tabyaları seri ateş altına aldılar. Orhaniye Tabyası'ndan bir top Albion'a sadece bir mermi atabilmiştir, sonra silindiri parçalandı. Seddülbahir Tabyası'nda ise havan bataryaları Triumph'un menzil dışında kalması nedeniyle ateş açamadılar.
Sonuç olarak uzun menzilleri topları olan Orhaniye Tabyası sadece tek bir mermi kullanabilmiş, Ertuğrul Tabyası ise 74 mermi kullanmış ama 8 isabet almıştı. İki batarya da gün sonunda tümüyle imha olmuştur.Personel kayıpları ise 13 şehit, 19 yaralıdır.
Boğaz'ın Dış Tahkimatı'nın imha edilmesi Avrupa'da beklenenin üstünde sonuçlar doğurmuştur. Bükreş'ten gelen bir istihbarat raporunda İtalya'nın İtilaf Devletleri yanında savaşa katılması yönünde büyük bir ümit olduğu belirtilmekteydi. Olayın Bulgaristan'da yarattığı etki de bu yönde görülmekteydi.Sonuçları daha elle tutulur etkiler ise Rusya ve Yunanistan üzerindedir. Rusya, İstanbul Boğazı'nın Karadeniz kıyılarında yapılacak bir harekata 40 bin mevcutlu bir ordu ile katılacağını bildiriyordu. Yunanistan Başbakanı Venizelos, Gelibolu Yarımadası'na yapılacak bir çıkarma için üç tümenlik bir kuvvet hazırlayacağını, Kral'ın da bu konuya olumlu bakacağını bildirmiştir. Ancak Rusya, 2 Mart'ta Atina'daki elçisine Yunan kuvvetlerinin Çanakkale Savaşı'na katılmalarını kabul edemeyeceğini açıkça bildirmiştir. Birer kopyası Londra ve Paris'e gönderilen telgrafta "Müttefiklerin İstanbul'a karşı yapacakları taarruza Yunan kuvvetlerinin iştirak ettirilmesine asla müsaade edemeyiz" denilmektedir.Yunan Genel Kurmayı da bir gün sonra Gelibolu'ya çıkarma yapmak için artık çok geç kalındığı görüşündedir. Yunan Kralı, muhtemelen hem Genel Kurmay'ın, hem de Rusya'nın durumundan etkilenmiş ve Venizelos'un önerisini kabul etmediğini bildirmiştir.Fakat en ilginç tepki Chicago'dan gelir. Rus buğdayının artık serbestçe Avrupa'ya akacağı beklentisiyle alımlar ertelenir ve Chicago buğday borsasında fiyatlar "baş döndürücü bir hızla düşer."Bu arada İstanbul'daki durum da son derece gergindir. Öyle ki Saray'ın ve Hükümet'in Konya'ya taşınması için gereken hazırlıklar başlatılmıştı. Hazinenin, müzedeki kutsal emanetlerin ve saraydaki değerli eşyanın nakliyesi için gerekli planlamalar yapılmıştı.
ZAFERLERLE DOLU ŞANLI TÜRK TARİHİNİN BÜYÜK ÇANAKKALE ZAFERİNİN 99.YILINI KUTLAR ULU ŞEHİTLERİMİZE RAHMET DİLERİM.

17 Mart 2014 Pazartesi

SAMU OLAYI
12 Kasım 1966'da bir İsrail sınır devriyesi aracının mayına çarpması sonucu üç asker öldü, altısı yaralandı. İsrailliler mayının Batı Şeria'daki El Samu'dan teröristlerce düzenlendiğine inanıyorlardı. 13 Kasım sabahı son üç yılda barış için Abba Eban ve Golda Meir ile gizli görüşmeler yapan Ürdün kralı Hüseyin, İsrail'deki bağlantılarından İsrail'in Ürdün'e karşı bir saldırı planı olmadığı bilgisini aldı. Ancak sabah 05.30'da "Filistin Kurtuluş Örgütü'nün terörist aktiviteleri sebebiyle" İsrail kuvvetleri Ürdün kontrolü altındaki Batı Şeria'da tümü Filistinli mültecilerden oluşan 4,000 nüfuslu bir köy olan Es Samu'ya saldırdı.
"Shredder Operasyonu" adı verilen bu saldırı, İsrail'in 1956'dan beri yaptığı en büyük askeri harekattı. Tanklar ve uçaklarla desteklenen 3,000-4,000 kişilik bir kuvvet, bir rezerv ve iki saldırı gücüne ayrıldı. Rezerv kuvvet sınırın İsrail yakasında kalırken, iki hücum grubu Ürdün kontrolündeki Batı Şeria'ya girdi. Sekiz Centurion tankı, 40 üstü açık kamyonda 400 paraşütçü ve on açık kamyonda yer alan 60 istihkamcı Samu'ya doğru yol alırken üç tank ve 100 paraşütçüden oluşan daha küçük bir kuvvet daha küçük iki köye, Kirbet El-Markas ve Kirbet Jimba'ya yönlendi. Bu olay hakkında birbiriyle çelişen raporlar mevcuttur. Terrence Prittie'nin Eshkol: The Man and the Nation kitabına göre 50 ev havaya uçurulmuş, ancak içlerinde yaşayanlar saatler önce tahliye edilmiştir. Ürdün'ün 48. Piyade Taburu, Binbaşı Esad Ghanma komutasında İsrail kuvvetlerine kuzeybatıdan saldırdı. Kuzeydoğudan yaklaşan diğer iki bölük İsrailliler tarafından karşılandı, bu sırada bir Ürdün müfrezesi iki 106 mm geri tepmesiz topuyla Samu'ya girmeyi başardı. Çatışmada üç Ürdünlü sivil, onbeş Ürdünlü asker öldü; kırkbeş asker ve doksanaltı sivil yaralandı. İsrail paraşütçü taburunun komutanı Albay Yoav Shaham İsrail tarafının kaybıydı. Ayrıca on İsrail askeri de yaralandı.İsrail hükümetine göre elli Ürdünlü ölmüştü, ancak bu rakam moral bozukluğuna sebep vermemek ve Kral Hüseyin'e olan güveni yüksek tutmak amacıyla Ürdün'ce asla doğrulanmadı.
İki gün sonra ABD başkanı Johnson'a özel asistanı Walt Rostow tarafından ulaştırılan bir notta "geri çekilme bu noktada bir seçenek değildir. Tanklar ve uçaklarla desteklenmiş 3,000 kişilik bir saldırı provokasyon sınırları dışındadır ve yanlış hedefe yöneltilmiştir." yazmakta, ABD ve İsrail çıkarlarına verilen hasar anlatılmaktaydı: "Hüseyin ve İsrail arasındaki karşılıklı dengeyi yok ettiler... Hüseyin'i güçten düşürdüler. 500 milyon dolar harcayıp İsrail'in en uzun sınırına, hem İsrail hem de Suriye ile Irak'a karşı denge faktörü olarak Hüseyin'i yerleştirdik. İsrail'in saldırısı Hüseyin üzerinde sadece daha radikal Arap devletlerinin değil, Ürdün'deki Filistinlilerin ve Ürdün ordusunun da karşı saldırı talepleriyle yüz yüze kalacak. Araplarla yapılan uzun süreli birikimi yok ettiler... Suriyeliler, İsrail'in Sovyet destekli Suriye'ye değil de ABD destekli Ürdün'e saldırmasından cesaret alabilirler."
Ürdünlüler, Filistinliler ve Arap komşularından Samu'yu korumadaki başarısızlığı sebebiyle yoğun eleştirilere maruz kalan Hüseyin, 20 Kasım'da ülke çapında seferberlik ilan etti.
25 Kasım'da Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, 228 numaralı kararında "İsrail Hükümeti'nin 13 Kasım 1966'daki harekatı sebebiyle oluşan can kaybı ve ağır hasar" sebebiyle "İsrail'in büyük çaplı askeri harekatı BM Hukuku'na ve genel ateşkes anlaşmasına karşı gelmek" anlamında değerlendirilmiştir. "İsrail'in devam edecek askeri harekatları gözardı edilmeyecek ve bu tipte bir olay tekrarlanırsa BM gerekli karşı önlemleri alacaktır."[