Translate

5 Mayıs 2014 Pazartesi

HATİCE SULTAN
 I. Selim ve Ayşe Hafsa Sultan'ın kızıdır.
Ailesinin isteği ile İskender Paşa ile evlenen Hatice Sultan, bir süre sonra İskender Paşa'nın ölümü ile genç yaşta dul kalmıştır. Uzunca bir süre evlenmeyen Hatice Sultan ile daha sonra sadrazam Pargalı İbrahim Paşa evlendiği düşünülmekle beraber bu konu tartışmalıdır. Bir görüşe göre İskender Paşa'nın eşinin kendisi olmadığı, Pargalı İskender Paşa'nın dul eşi olarak aileden başka bir kimse ile evlendiğini iddia etmektedir. Bununla birlikte Pargalı'nın ölümü akabinde eşinin bütün çocukları nesli devam etmesin diye Kanunî tarafından boğdurularak öldürülmüştür. Tarihçiler Hatice Sultan'ın ölümüyle ilgili iki farklı tarih vermektedir. Bazı tarihçiler Hatice Sultan'ın, İbrahim Paşa'nın ve çocuklarının  öldürülmesine daha fazla dayanamayarak 1538 yılında öldüğünü söylerken,bazı tarihçiler de 1582 yılında öldüğünü söylemektedir.Hatice Sultan'ın mezarı Sultan Selim Cami şehzadeler mezarlığında bulunmaktadır.
VARŞOVA DÜKLÜĞÜ
Napoléon tarafından oluşturulan bağımsız Leh devleti. 1772, 1793 ve 1795'tekİ paylaşımlarla Rusya,Prusya ve Avusturya tarafından üç kez parçalanan Leh ulusunun yeniden devletleşmesi çabalarının da odak noktası olmuştur.
Varşova Düklüğü, Prusya'yla savaşta Polonyalıların Napoléon'un safında yer almalarından sonra 7 ve 9 Temmuz 1807'de Tilsit Antlaşmaları'yla kuruldu. Başlangıçta ülkenin orta kesiminde 1793 ve 1795'te Prusya'nın ele geçirdiği en büyük eyaletlerden oluşuyordu. Özgür kent durumuna getirilen Danzig (Gdańsk), Rusya'ya bırakılan Białystok ili ve 1772'de Prusya'nın ele geçirdiği ama daha sonra düklüğe verilen Noteć (AlmancaNetze) Nehri bölgesi bunun dışındaydı. 1795'teki üçüncü paylaşımda Avusturya'nın ele geçirdiği toprakları 1809'da geri alan düklük biraz daha genişledi.
Kuruluşundan kısa süre sonra 22 Temmuz 1807'de Napoléon Varşova Düklüğü'nde bir anayasa yürürlüğe koydu. Fransız anayasasını örnek alan düklük anayasasına göre III. August'un torunu ve Saksonya kralı I. Friedrich August'un başında bulunduğu güçlü bir yürütme organı kurulacaktı. Fransız Medeni Kanunu (Napoléon Yasaları) 1 Mayıs 1808'de Varşova Düklüğü'nde de yürürlüğe girdi. Varşova Düklüğü Viyana Barışı'yla (14 Ekim 1809) genişledi; Kraków, Radom, Lublin ve Siedlce bu ülkeye katıldı.
Napoléon, Rusya'ya karşı II. Polonya Savaşı'nı açınca Polonyalılarda daha büyük umutlar canlandı. Düklük olağanüstü bir çabayla savaş alanına 98 bin kişilik bir ordu sürdü. Ama Napoléon'un Rusya'da uğradığı yenilgi Varşova Düklüğü'nün de sonunu hazırladı. Ayakta kalan Polonyalı birlikler 1813-14 seferinde Napoléon'a bağlılıklarını sürdürdüler. Varşova büyükdüklüğü ordusu, Jan Henryk Dąbrowski ve Poniatowski'nin komutası altında, 1813-14 yıllarına kadar Napoléon Savaşları'na katıldı. Polonyalıların kahraman komutanı Prens Josef Antoni Poniatowski, imparatorun Leipzig'den çekilişini kolaylaştırmak için savaşırken öldü.
8 Şubat 1813'te Varşova'yı işgal eden Ruslar düklüğün denetimini ele geçirdiler. Ardından toplanan Viyana Kongresi (1814-15) Varşova Düklüğü'nün parçalanması kararlaştırıldı; Poznań Grandüklüğü Prusya'ya geri verildi, bağımsız Kraków Cumhuriyeti Rusya, Prusya ve Avusturya'nın koruması altına alındı; Polonya Kongre Krallığı Rusya'yla birleşerek çarı kral olarak tanıdı.

3 Mayıs 2014 Cumartesi

 SAHN-I SEMAN
Fatih Sultan Mehmet‎'in İstanbul'u fethinden sonra kurduğu eğitim kurumları arasında en üst düzeyde eğitim veren yüksek öğrenim kurumudur. Sahn-ı Seman; Kur‘an, hadis , kelam ,fıkıh , tefsir gibi Dini yani Nakli bilimlerde ve Fizik, kimya, matematik, astronomi gibi Akli bilimlerde dersler verirdi.Fatih Külliyesi içerisinde yer alan Sahn-ı Seman, külliye bütünlüğü içerisinde yapılmıştır. İnşaatı 1462 ile 1470 yılları arasında sürmüştür.
Sahn-ı Seman'ın şekillenmesinde Ali Kuşçu ve Fatih Sultan Mehmet'in birlikteliği öne çıkmaktadır. Sahn-i Seman İstanbul'un ilk Türk yükseköğretim kurumudur. Sahn-ı Seman medreseleri Fatih Külliyesi içindeki en yüksek düzeyli medresedir. Sahn-ı Seman'ın eğitim müfredatının hazırlayıcılarından çağın önemli bilim adamı Ali Kuşçu'dur. Medreselerde Ali Kuşçu tarafından düzenlenen bir okutma planının olduğu, hattâ bunun “Kânûnnâme” şeklinde yapıldığı bilinmekle birlikte, ama bugüne kadar incelemesi yapılan Osmanlı arşiv belgeleri arasında bu belge ele geçirilememiştir. Bu kanunnamenin aslının 1918 yılında külliyede çıkan yangınla yok olması da olasıdır.
Sahn-ı Seman, Kanuni tarafından açılan Süleymaniye medresleri zamanına kadar nakli (Dini dersler) ve akli (Fen dersleri) bilimlerde öğrenci yetiştirmekteydi. Kanuni devrinde bu medreseler şer'î ilimler ihtisası yapılan medreseler olmuşlar, Süleymaniye medreseleri de aklî ilimlerin ihtisas yeri olmuştur. Ayrıca sahn-ı seman'ın sözlük anlamı sahn-ı (bölüm) seman (sekiz) anlamına gelir.Yani sekiz bölümden oluşan bir medresedir.Her bölümde 19 oda bulunur bu bölümlerde en fazla iki çocuk kalırdı. sahn-ı seman günümüzün istanbul üniversitesidir.. Şekil bakımından günümüzdeki camileri andırmaktadır.

1 Mayıs 2014 Perşembe

İNKA MİMARI
İnkalar’ın mimarideki eserleri mükemmel mimarlar olduklarını ortaya koymaktadır. Gösterişli ve dahiyane yapıları genellikle kullanışlı amaçlara yönelik olarak yapılmıştı. Yapıları sayıları bakımından da hayli fazladır. Tapınakların kapı ve pencerelerine verilmiş ikizkenar yamuk biçimi binanın bölgede sıkça meydana gelen, depremlere yol açan tektonik hareketlere dayanıklı olmasını sağlıyordu. Nitekim İspanyollar Cuzco’ya yerleşirken binalarını İnka tapınaklarının kalıntıları üzerinde yükseltmişlerdir. İspanyol yapılarını yıkmalarına karşın İnka yapılarını genellikle yıkamamış depremler, İnka yapılarının daha eski olmalarına karşın İspanyollar’ınkinden daha dayanıklı olduklarını ortaya koymuştur.
İnkalar çeşitli mimari üsluplar kullanmışlardır. Bu farklı mimari üsluplardan en tanınmışı önemli binaların çoğunda görülen, Cuzco’daki Güneş Tapınağı’nda kullanılan üsluptur. Bu üslubun İnkalar’ın kullandığı diğer üsluplardan en ayırt edici özelliği, temel maddenin taş olmasına karşın taşların birbirlerine tutturulmasında harcın kullanılmamış olmasıdır. Burada çokgen biçimli taşlar birbirlerine öyle mükemmel biçimde tutturulmuştu ki, taşların aralarında en ufak bir boşluk kalmamıştı (taşlar aralarına jilet bile sokmanın mümkün olmadığı şekilde birbirine oturtulmuştu). Bu mimari sanatın örneklerinin halen görülebildiği yapılar içinde Sacsayhuamán kalıntılarındaki Cuzco Kalesi veOllantaytambo'nun muhteşem kalıntıları sayılabilir.
İnkalar Huari uygarlığından kalan yol ağını düzeltip öyle geliştirdiler ki arazinin engebeli olmasına karşın yol ağı imparatorluğun tümünü kapsamıştı. Bu yolların en ünlüsü « Qhapaq Ñan » denilen, 6000 km'yi aşan, imparatorluğun ekonomik ve siyasi etkinliğinin ekseni sayılabilecek yoldu. Yolun uğradığı kentler arasında Pasto (Kolombiya), Quito ve Cuenca (Ekvador), Cajamarca ve Cuzco (Peru), Aconcagua (Arjantin) ve Santiago (Şili) sayılabilir. Yol ağı imparatorluğun denetlenmesinde ve askerî manevralarda çok önemli bir unsurdu. Bazen genişliği 7 m'ye varan döşenmiş yollar üzerinde yolcuların gereksinimlerinin karşılanması için her 20-30 kilometrede bir kurulmuş kervansaray benzeri yapılar (tambo'lar), köprüler ve her 20-25 kilometrede bir kurulmuş nöbetçi kulubeleri bulunuyordu. Cuzco’dan yola çıkan bir haberci (chaski) Quito'ya (Ekvador’un bugünkü başkenti) yalnızca bir haftada varabiliyordu. Bu yol şebekesindeki ikinci bir ana damar Qhapaq ñan’ı Amazon havzasına bağlayan, uzunluğu 45.000 km'yi aşan yoldu. Diğer İnka yapıları arasında ipten yapılma asma köprüler, chaski’lerin değiştiği “istasyon”lar, su kemerleri, ambarlar, kaleler, tapınaklar, saraylar ve tarım terasları sayılabilir.
 HERNAN CORTES
(1485–2 Aralık 1547), İspanya adına Meksika'yı fetheden denizcidir. Hernando veya Fernando olarak da bilinir, ancak tüm mektuplarını Hernán Cortés ismiyle imzalamıştır.
Bugünkü Peru olan İnka topraklarını fetheden Francisco Pizarro'nun ikinci dereceden kuzenidir. Küba'nın İspanyollarca fethedilmesinde görev almış ve başarısı buradan geniş bir arazi ve yerli köleler ile ödüllendirilmiştir.
Yeni Dünya'nın zenginliğini anlamış, Küba valisinden anakıtaya sefer yapmak için yardım istemiştir. Vali, kıtayı kendisi fethetmek istediği için sadece ticaret yapmasına ve keşif yapmasına izin vermiş, ancak Cortes valiyi kandırarak Meksika'yı fethetmiştir.
Aztek topraklarına çıkarma yapmasından sonra, ordusunda firar olmaması için, tüm gemilerini batırtmıştır. Yanında topçu, zırhlı süvari, zırhlı piyade ve tüfekçi birlikleri dahil, 40.000 e yakın bir ordu topladığı bilinmektedir. Çoğu rivayete göre bu sayıyı yerli kabilelerden topladığı adamlarla 100.000'e çıkardığı sanılmaktadır. Bazı kabile yerlileri, Aztek'lerin düşmanı oldukları için Cortes'e Tenochtitlan'ın yolunu göstererek, şehri bulmasına yardımcı olmuşlardır. Aztek İmparatoru Montezuma karşısındaki bu güce ilk başlarda direnmemiş, hatta onlara başkent'te kilise kurmalarına bile izin vermiştir.
Ama sonraları şehirdeki bazı yerli savaşçılar, Cortes'in şehirde istila ve yağma sebebiyle bulunduğunu anlamış ve isyan çıkarmışlardır. Çıkan isyanda imparator Montezuma başından yaralanmış ve kısa süre sonra ölmüştür. Cortez yanındaki birlikleriyle zor koşullarda ayrıldığı şehri, asıl ordusuyla kuşatmış ve uzun bir saldırı ve yıkımdan sonra şehri ele geçirmiştir.
Yerli halkı katletmesiyle de bilinir. Altın ve değerli mücevherler için dünyadaki en büyük soy kırımlardan birini yapmıştır. Azteklerin baş şehri Tenochtitlan'ı (O günün şartları içinde 200.000 nüfusu ile İstanbul ve Paris'ten sonra en büyük 3. şehir olarak bilinir) yerle bir etmiştir. Barbarlığı ile bilinir, çok serttir ve acımasızdır. Bu yüzden kendisinden korkulan ve istenilmeyen bir kişi olmuştur. İspanya'ya çağrılıp, yetkileri azaltılmıştır. 1541'de ülkesine dönüp Türklere karşı açılan Cezayir seferine katılmış; ölümden zor kurtulmuştur. Unutulmuş bir kişi olarak hayatı sona ermiştir
KRİSTAL GECE
9 Kasım 1938 gecesi Alman nazilerce, Yahudilere ait ev, iş yeri ve sinagoglara yapılmış kanlı ve ölümcül saldırıların adıdır.
Bu saldırıların bahanesi Paris'teki bir suikasttı. 1938'de Almanya ülkede yaşayan 17 bin Polonyalı Yahudiyi sınırdışı etti. Polonya tarafından da ülkeye kabul edilmeyen bu kişiler iki ülke arasında sıkışıp kaldı, çoğu soğuk, açlık ve hastalıktan yaşamını yitirdi. Bu kaderi paylaşanların arasında kendi ailesinin de bulunduğunu öğrenen 17 yaşındaki Herschel Grynszpan, Paris'teki Alman Büyükelçiliği'ni basarak karşısına ilk çıkan kişi Konsolos yardımcısı Ernst vom Rath'ı vurdu. Hitler'in sağkolu Goebbels, bunun planlanarak düzenlenmiş bir Yahudi komplosu olduğunu öne sürerek Alman ırkının öcünü alması gerektiğini konuşmalarında halka empoze etti. Yahudilere karşı arada sırada yapılan saldırıları öven Goebbels, partisinin bu tür saldırı girişimlerinin olmayacağını, ancak bu tür olayların olması halinde asla müdahale edilmeyeceğini basın yoluyla duyurdu. Sivil ajanların da halkı kışkırtmasıyla Kasım'ın 9'unu 10'una bağlayan gece kanlı saldırılara göz yumuldu. Polis ve itfaiye olaylara kasıtlı olarak müdahale etmedi. Olaylar yer yer 13 Kasım'a kadar sürmüştür.
Geceye bu ad, saldırıdan sonra sokakları kaplayan cam kırıklarının ışıltılarından esinlenerek verilmiştir, ancak tartışmalıdır. Pogrom (katliam/kıyım) gecesi ya da Kasım pogromları olarak da anılır.
Gecenin sonunda 91 Yahudi öldürülmüş, yüzlercesi ağır yaralanmış, Yahudilere ait 7.500 dolayında iş yeri yağmalanmış, tahminen 177 sinagog yakılıp yıkılmış, pek çok mezarlık tahrip edilmişti.
Olaylar pek çok ülkede tepkiyle karşılandı. ABD, 14 Kasım günü büyükelçisini Berlin'den geri çekti.
 HO CHİ MİNH
Vietnam bağımsızlık hareketinin önderi ve Vietnam Demokratik Cumhuriyeti'nin ilk başkanı olan Ho Chi Minh, halkı tarafından sevgiyle "Ho Amca" olarak anılır. Vietnam'da, o dönemde Fransız Çinhindi'nin egemenliği altındaki Nghe An'da doğan Ho Şi Minh'in asıl adı Nguyan That Thanh'dı.
Öğrencilik yıllarında ülkesindeki Fransız yönetimine karşı yürütülen eylemlere katıldı. Ülkesinden ayrılarak iki yıl boyunca bir şilepte çalıştı; Akdeniz ve Afrika limanla­rında dolaştı. Fransız sömürge yönetimi altın­daki ülkeleri yakından tanıdı. Daha sonra gittiği Fransa'da sosyalist dünya görüşünü benimsedi. 1920'de Fransız Komünist Partisi'nin kurucuları arasında yer alan Ho Chi Minh, yazdığı yazılarla çevresindeki Vietnam­lı gençleri bilinçlendirerek onları ülkelerinin bağımsızlık mücadelesi için eğitti. 1925'te Çin'de, Kanton'da yaşayan siyasal sürgünleri örgütleyerek Vietnam Devrimci Gençlik Birliği'ni kurdu. 1930'da Ho Chi Minh'in öncülü­ğünde kurulan Çinhindi Komünist Partisi, yoksul köylülere toprak dağıtmayı ve yabancı işletmeleri kamulaştırmayı amaçlayan bir programı benimsedi. Ho Chi Minh'in eylemle­rinden tedirgin olan Fransız yönetimi, yoklu­ğunda ona ölüm cezası verdi.
II. Dünya Savaşı sırasında, 1940'ta Japon birlikleri Çinhindi'ne girdi. Ho Chi Minh 1941'de, 30 yıllık bir ayrılıktan sonra gizlice ülkesine döndü. Fransız sömürgecilerine ve Japon işgalcilerine karşı halkın çeşitli kesim­lerini harekete geçirecek bir gerilla savaşı için hazırlığa başladı. Gizlilik koşullarında sürekli ad değiştirmesi gerekiyordu, son olarak ay­dınlatan anlamına gelen Ho Chi Minh adını aldı. Bu arada gerilla savaşı üzerine kitaplar yazdı. II. Dünya Savaşı'nda Japonlar'a karşı mücadelede destek bulmak amacıyla Çin'e gitti; ama Çan Kay-Şek onu tutuklattı. 18 ay süreyle çok ağır koşullarda yaşamak zorun­da bırakıldı. Carnet de prison ("Hapishane Defteri") adlı şiir kitabını da bu dönemde yazdı.
Japon işgaline karşı gerilla savaşını sürdü­ren Vietnam direniş güçleri, çok geçmeden Vietnam'ın önemli kentlerini geri almayı ba­şardı. Ho Chi Minh, 2 Eylül 1945'te 500 bin kişilik bir kalabalığın önünde bağımsız Vietnam Demokratik Cumhuriyeti'nin kuruldu­ğunu ilan etti. Tam da bu sırada, II. Dünya Savaşı sona ererken, Japonlar'ı silahsızlandır­mak amacıyla Güney Vietnam'a giren İngiliz­ler, bölgenin yeniden Fransızlar'ın eline geç­mesine yardımcı oldular. Vietnam direniş savaşı sekiz yıl sürdükten sonra 1954'te Fran­sızlar'ın kesin yenilgisiyle son buldu. Ne var ki, savaşın sonunda yapılan görüşmeler sonu­cu, ülke Kuzey Vietnam ve Güney Vietnam olarak ikiye bölündü ve Ho Chi Minh yönetimi­ne ülkenin yalnızca kuzey kesimi bırakıldı. Güney Vietnam ise çok geçmeden ABD'nin siyasal ve iktisadi denetimi altına girdi. Ulusal bağımsızlık ve iki Vietnam'ın birleştirilmesi için, ABD ve Güney Vietnam yönetimine karşı 1955'te başlayan savaş, 1975'te Vietnam Demokratik Cumhuriyeti'nin kesin zaferiyle sonuç­landı. Ho Chi Minh iki Vietnam'ın birleştiğini göremeden,1969'da savaş sürerken öldü.